Γεια σας KOMŞU !

Haydi hep birlikte 2013 Eylül ayı sonuna, bizim ufacıcık tefecicik ama içi dolu fıçıcıcık balayı tatilimize gidelim ! Romantizm kısmı bize kalsın, gezme tozma fotoğrafları da size rehber olsun diye bol bol kullanılmıştır haberiniz ola 🙂 Biz diğer gezdiğimiz yerlerden farklı olarak adalara tura yazılarak gittik. Hem düğün sonrası çok koşuşturmayalım hem de ekonomik olsun diye böyle karar vermiştik, belki sizler cıvıl cıvıl yaz ortasında gider daha da uzun kalırsınız 😉

Tur programı ile gidecekseniz öncelikle şuna dikkat etmenizi öneririm: gemi adaya saat kaçta yanaşıyor ve tekrar kaçta yola çıkıyorsunuz? Bazı programlarda 2-3 saatlik adada kalmalar oluyor, bu da koştur koştur gezme demek olduğundan dikkatli olmanızı öneririm 😉 Biz sırasıyla Rodos, Mikanos ve Santorini olmak üzere 3 ada gezdik. Rodos ve Mikanos 1 gün, Santorini ise yarım günden biraz fazlaydı.

Hadi gezmeye başlayalım, bakalım adalardan en çok hangisini beğeneceksiniz?

1. RODOS

Rodos’a sabah saatlerinde gemide kahvaltımızı yaptıktan sonra indik. Gemilerin demirlendiği yerin karşısında zaten surlarla çevrili olan eski Rodos’u göreceksiniz. Biz de Surlara doğru ilerlerken araba kiralama acentalarını gördük ve acaba başka nereleri gezebiliriz diye düşünmeye başladık. Yetkili 30-40 km uzaklıktaki Lindos’tan bahsedince baktık tüm gün zaten Rodos’tayız, hadi dedik Lindos’a gidelim, dönüşte de yine yetkilinin aklımızı çeldiği Rodos’un meşhur Faliraki plajında denize gireriz dedik ve gemiye doğru koşup mayolarımızı giyip yola koyulduk.

Lindos biz bilmiyor olsak da meğer önemli ve popüler bir turistik beldeymiş Rodos’ta. Adanın doğusunda bembeyaz evleri, araba ulaşımına kapalı sokakları ve harika manzarası ile görülmeye değer bir belde. Lindos’a yaklaştığımızı tur otobüslerinden fotoğraf çekmek için inen insanları görünce anladık ve biz de hemen fotoğraf çekme mesaisine başladık 🙂

IMG_5245

Arabamızı girişe bir yere ücretsiz park edip ara sokaklardan yürümeye başladık. Buraya otobüs ile gelebilirsiniz bu arada, biz dönüşte plajları da gezeriz rahat olur, gemiyi kaçırma gibi bir risk almayalım diye araba kiraladık ama ulaşım gayet rahatmış gördüğümüz kadarıyla 🙂

IMG_5270

IMG_5276

IMG_5279

Merkezde Panagias Kilisesi var, yalnız o kadar kalabalıktı ki fotoğraf çekmek bile istemedim siz düşünün. En tepede de Lindos Akropolis var, biz tabana kuvvet tırmandık, manzarayı, mis gibi denizi seyretmek için bile tırmanmaya değer bence. Kendinizi suya atmak isteyeceksiniz emin olun.

IMG_5284

Yalnız sanırım eşeklere binilmesi olayına karşıyım 🙁 Daracık sokaklarda bembeyaz evler ve rengarenk çicekler arasında yürümek varken (ki köy minicik zaten), eşeklere binilmesi turistik pazarlama haline gelmiş.. Diğer Yunan adalarında da çok yaygındı. Hele ki biz tepeye soluk soluğa tırmanırken, eşekciklerin üzerlerinde insanlarla tırmanıyor olduğunu görmek beni üzüyor açıkçası.. Neyse ben kendilerinden bizzat ‘kusura bakmayın insanoğlu böyle işte idare ediverin’ şeklinde telkinlerde bulundum.

IMG_5287

Eğer uzun bir tatiliniz var ve Rodos’ta iseniz bir akşam tavernanın birinde yemek yiyin yerimize, biz sabah saatlerinde Lindos’ta olduğumuz için yeme içme keyfi yapamadık ama gördüğüm kadarıyla çok şirin tavernalar vardı.

IMG_5307

IMG_5297

Dönüş yolunda artık son fotoğrafları çekip atladık Faliraki Plajına gittik. Halk plajı olup da bu kadar tertemiz bir plaj görmenin şaşkınlığıyla kendimizi denize attık. Tabi sınırlı zaman olunca keyif süresi azıcık daralıyor. Akşama doğru Gemiye geri dönüp üstümüzü değiştirip bu sefer eski Rodos’u keşfetmek için dışarı attık kendimizi. Surların içine girdiğinizde eski merkeze gelmiş oluyorsunuz.

IMG_5324

Surlarla çevrili Eski Rodos, Ortaçağ görüntüsünü bir haylice koruyor. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yerini almış zaten. 1300’lü yıllarda Rodos Şövalyeleri egemenliğine geçen bu ada, 1500’li yıllarda Kanuni tarafından fethedilerek 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmış. Birçok cami (aynen korunmuş), galeri, müze ve tarihi yapı görebilirsiniz. Tarih açısından oldukça zengin bir ada olduğunu söyleyebilirim. Hadi gelin biraz çarşıyı gezelim…

IMG_5339

IMG_5350 rodos 3

‘Rodos’tan hatıra olarak ne alınır?’ derseniz eğer ya yukarıdaki bot şeklindeki bira bardakları ya da tabiki şövalye şeklinde herhangi bir şey 🙂 Hemen hemen 2 asır şövalyelerin yönetiminde yaşamış adada yer gök simgesel şövalyelerle dolu 🙂

rodos 1

Çarşıyı birkaç kez turladıktan sonra oturup biraz keyif yaptık kafenin birinde, zaten cıvıl cıvıl bir ortam ve bir sürü kafe var, seçin, beğenin, oturun 🙂 Daha sonra benim merak ettiğim Şövalyeler Sokağı’nı bulmaya çalıştık. Burası Büyük Üstadlar Sarayı (Grand Masters) ve liman arasında kalan bir sokak aslında. Sağ ve sol taraflarında hanlar var. Eskiden buralarda şövalyeler bir araya gelip konaklarlarmış. Şu an müze olarak kullanılıyor.

rodos 2

IMG_5360 IMG_5364

Büyük Üstadlar Sarayı (Grand Masters) ise bizim içine şöyle hızlıca göz atıp çıktığımız eski Rodos’un en yüksek bölgesinde yer alan bir saray. Günümüzde arkeolojik eserlerin sergilendiği bir müze olarak varlığını sürdürüyor. Şövalyelerden kalma önemli eserlerden biriymiş.

IMG_5383Eski Rodos surlar ile çevrili olduğundan sanki kale içerisinde geziyormuşsunuz gibi bir hissiyat kaplıyor insanı.

IMG_5387

Biz de büyük bir kale geziyormuş hissiyatıyla güzel yolları, yüksek surları ve avlulardaki çeşmeleri geride bırakarak limana doğru ilerledik.

IMG_5397 IMG_5435

Limana çıktıktan sonra meşhur iki geyik heykelini fotoğraflayıp deniz kenarında turladık biraz. Balayı temalı ellerimin kınasıyla da surların önünde fotoğraf çektirdikten sonra Mandraki Limanı ve yel değirmenlerini fotoğraflayıp yuvamız gemimize geri döndük 🙂

IMG_5459

IMG_5455

IMG_5438

2. MİKONOS

IMG_5504

Bembeyaz evleri, mavi pencereleri, dar ve labirent sokakları ve birbirinden renkli tavernaları ile sınırsız eğlence sunan kumsal partileriyle meşhur Mikonos’tayız.

IMG_5505

Adaya adım atar atmaz yukarıdaki kiliseyi göreceksiniz, biz ziyaret edip bir mum yakıp adanın pamuk evleri arasında dolaşmaya başladık. Biz adaya öğleden sonra 3 gibi indik, geldiğimizde ilk başta yağmur ve rüzgardan yanaşamadık. Meğersem Mikonos’un labirentli sokakları da bu rüzgarı kesmek amaçlıymış.

Biz de bu labirent sokaklarda kendimizi kaybederek sürekli fotoğraf çektik, mis gibi çiçek kokulu dar sokaklarda gezinmek ayrı bir keyif emin olun. Bu fotoğraflar açıkçası çok başarılı değil, bir internetten araştırıp mest olmanızı öneririm!  Yalnız her yer tertemiz ve çok bakımlı hatta yağmurdan sonra herkes elinde süpürge evinin önünü süpürüyordu..

mikanos3

Yukarıda adanın sembolü olan Pelikan Petrosu’da gördük 🙂 Kendisinin adaya şans getirdiği düşünülüyormuş. Çünkü 1950’de asıl Petros adaya bir şekilde gelmiş ve balıkçı köyü ne hikmetse en popüler eğlence merkezine dönüşmeye başlamış. Şans getirmiş derken popülerliği artmış adanın işte. 1980’ler de ise Petros ölünce yerine bu Petrosu’u getirmişler 🙂

mikanos 2

Şu sokakta ne varmış, bu sokakta ne varmış derken tüm adayı dolaştık sanırım. İnsanlar hem evlerine hem de sokaklarına çok özen gösteriyor bu adada bence. Mesela aşağıdaki fotoğrafta saksılara bir bakın, hepsi bildiğimiz yağ tenekesi… Bizim köylerde, kentlerde ninelerimiz de yağ tenekesinden, yoğurt kabından saksı yapıyor ama birçoğu bunları rengarenk boyayıp göz zenginliği sunmuyor bence… Özeleştirimi de yaptım, fotoğrafım çekilebilir artık 🙂

IMG_5519

IMG_5540

IMG_5596

Birçok güzel taverna ve kafeyi geride bırakarak yel değirmenlerinde doğru ilerlerken adanın en meşhur yerlerinden biri ‘Little Venice’e geldik. Burası adanın kıyı bölgesinde yer alan, kafe ve restorantlarıyla ünlü bir bölge. Venedik’i andırdığı için bu isim takılmış. Turist yoğunluğunun en çoğu buradaydı, biz dahil 🙂

IMG_5609

IMG_5600

Biz yel değirmenlerine tırmanıp fotoğraf çektikten sonra, burada biralarımızı içip tuzlu fıstığımızı bir güzel yedik. Burada kafelerin yanı sıra çok değişik galeriler de vardı.

IMG_5595

Biz zaten düğünde çıkmışız, en önemli partiyi atlatmışız, kumsal parti yerine taverna seçelim, uzo eşliğinde keyif yapalım dedik ve birkaç taverna kestirdik gözümüze. Bu arada sizler bu kumsal partilerine gitmek isterseniz ‘Paradise Beach’ en popüler yerlerden biriymiş sanırım. Yine de siz bir araştırın 🙂 Panagia Paraportiani Kilisesi’ne uğrayarak Akşam için hazırlanmak üzere gemiye geri dönerken yine ara sokaklara daldık ve gündüz gözüyle son fotoğraflarımızı çektik ada sokaklarında.

Kilise hakkında da şöyle bilgi vereyim: adanın tepesine kurulu ve 5 ayrı küçük kilisenin tek bina olarak birleşiminden oluştuğu için asimetrik bir görüntüsü var. Gerçekten bugüne kadar gördüğüm en ilginç kiliseydi diyebilirim 😉

mikanos vol 1

Evet gözümüze kestirdiğimiz taverna aşağıda efendim. Mini kareli kırmızı örtüleri, şirin masaları beni cezbetti, gerçi çoğu taverna ya da restorant bu şekilde ama biz de Nikos’u seçtik işte 🙂 Şerefinize diyerek uzoları size kaldırıyoruz 🙂 Laf aramızda milliyetçilik yaptığımdan değil ama bizim rakımız daha lezzetli sanki 😉 Mönüye bakarken de aslında aynı lezzetlere sahip olduğumuzu görmek ve garsona ihtiyaç olmadan neyin ne olduğunu isimlerden çıkartmak çok zevkli oluyor 🙂

IMG_5647

IMG_5701 IMG_5703

Aşağıdaki yer de her insanın ‘şöyle küçük bir balıkçı kasabasında deniz kenarında bir yerim olsun’ hayalini karşılayacak türden bir yer değil mi? 🙂

IMG_5669

3. SANTORİNİ

Kayalıkların üzerine kurulmuş, denizin içindeymişsiniz gibi izlenim veren, bir süre sonra dünyada beyaz ve maviden başka renk olmadığını düşünmeye başlayacağınız en romantik Yunan adasındayız şimdi de 🙂

IMG_5781

IMG_5786

Bu volkanik kayalıkların üzerine konumlanmış yer, Santorini’nin Oia Köyü oluyor, gemi kıyıya yaklaşırken çekmiştim 🙂 İnsanlar bu kayalıkların üstünde nasıl yaşıyor diye düşünmedim değil 🙂 Yunanistan Avrupa Birliği’ne girene kadar kendi halinde bir ada olan Santorini, AB’ye girilmesiyle birlikte önemli bir gelir kaynağı olmuş.

Buraya ulaşım ya teleferikle ya da eşeklerle (tabiki hayır) sağlanıyor. 2. seçenek ise  tekne tarzı araçlarla ile Amoudi kasabasına giderek buradan teknenin servis araçlarıyla (tekne ücretine dahil) direk Oia Köyüne’ne gitmek…Amoudi kasabası ise Oia Köyü’nün tam altında yer alıyor.

IMG_5774

IMG_5789

Köye elimizde koca dondurmalarımız ile giriş yapıp, Oia Kilisesi’nin önünde düğün fotoğrafları çektiren Japon turistleri izleyerek Santorini’ye ‘biz geldik!’ dedik.

IMG_5794

IMG_5804 IMG_5806

IMG_5819

Bu köy artık yerlilerin evlerini pansiyon ve butik tarzı şık otellere bıraktığı, artık çoğunlukla turistin uğradığı tatil köyü haline gelmiş diyebiliriz. Pembe mor erguvanlarla dolu ara sokaklarında gezmek tabiki çok zevkli ama bir süre sonra sadece dinlenmek ve huzur bulmak istiyorsanız tercih edilebilir sanki. Sağınızın solunuzun denizi gördüğü, sanki denizin içindeymişsiniz hissi veren otelleri ve kafeleri, güneş batımındaki eşsiz manzarası ile ‘Balayı Adası’ ünvanını boşuna kapmamış olduğunu anlayacaksınız.

IMG_5824 IMG_5826 IMG_5832 santorini2

Kayalıkların üzerine kurulu olduğu için haliyle sürekli basamak inip çıktık, her evin ayrı güzel olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim 🙂 Venedikliler’den kalma kaleye doğru ilerleyip manzara ve kilit anahtarları fotoğrafladıktan sonra biz de bir kafede oturup manzara seyrine daldık.

IMG_5838 IMG_5842 IMG_5843 IMG_5845

Adanın ilk baştaki fotoğraflarını gördüğünüz üzere kayalıkların üstünde ve araç ulaşımına kapalı olduğundan çöpler eşekler aracılığıyla toplanıyormuş. Dar bir sokakta karşılaştığımızdan uzun bir süre arkamızda biriken turist kafilesiyle bekledik. Kışın burada hayat zor olsa gerek diye düşünmedim değil 🙁

IMG_5847

Aşağıdaki fotoğraf da bir otelin balkonuna ait! Tablonun adını ‘Huzur’ koydum 🙂

IMG_5855

Çok lüks oteller olmak ile birlikte aslında bizim ülkedeki çoğu otelden daha ekonomik oteller de var. Booking’ den merak edip bakmışlığım vardır 🙂 Bizim fazla vaktimiz olmadığından sahillerine gidemedik ama 2-3 tane güzel kumsalı var imiş, olur da tatile giderseniz haberiniz olsun 🙂

Kafede biraz dinlendikten sonra tekrar bir köyü turlayıp teleferiklerin olduğu yere doğru ilerledik, bu bölge de Fira Köyü oluyor. Burası Oia kadar turistik değil, daha çok yerlilerin yaşadığı bir bölge ama hediyelik eşya gibi dükkanlar bir hayli fazla. Biz de teleferik sırasında beklerken son anda merdivenlerden inmeye karar verdik.

IMG_5858 IMG_5862 IMG_5863

Şu meşhur güneş batımında yoldaydık, merdivenlerden ine ine seyrettik 🙂 Gerçekten çok güzel bir manzara var, Santorini’ye gitmişken yapmadan dönmeyin diyebileceğim tek şey ‘gün batımı izlemek’ olur sanırım. Ya da ben fazla romantiğim bilemedim şimdi 🙂

IMG_5895 IMG_5896 santorini 1

Merdivenlerden seke seke inerek gemimize ulaştık ve 3-4 günlük Yunan Adaları turumuz burada sona erdi.

Her birinde 1 gece konaklasak, kumsal partilerine katılsak, doyasıya denize girsek fena olmazdı ama ömür uzun, dünya küçük… Tekrar geri geliriz belki kim bilir 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir