BOZCAADA

Yaz aylarının bunaltıcı sıcağında püfür püfür esen bir yer mi arıyorsunuz? Ya da mesela 2-3 günlük vaktiniz var ‘Nasıl Değerlendirsek’ mi diyorsunuz? Hele bir de aylardan Eylül, günlerden bağbozumu ise aklınıza gelecek tek yer Bozcaada olmalı!

Bozcada, hem 3. büyük adamız hem de Çanakkale’nin köyü olmayan tek ilçesi. Eskiden Rum mahallesi olan bölgede şimdi rengarenk boyanmış kapı ve pencereli pansiyonlar yer alıyor. Adanın daracık, arnavut kaldırımlı sokaklarında dip dibe yer alan balıkçı restoranları ve meyhaneleri dolup taşıyor. Birazdan fotoğrafları görüp bana hak vereceksiniz. Bunun üstüne bir de buzzzzz gibi ama tertemiz denizi ve koylarıyla yaz aylarının en tercih edilen yerlerinden biri olmasına şaşırmamak gerek.

Biz de Ramazan Bayramı’nda 3-4 günlük bir kaçamak yapıp başımızı dinleyelim dedik. Deniz tatilini pek sevmeyen bir çift olarak 1 gün denize ayırır, diğer günler adayı gezer, bisikletlerle adayı turlarız diye düşündük veee sabahın 5’inde düştük yollara 🙂

IMG_2207

Okan bisikletlerimizi arabaya yerleştirir yerleştirmez yola koyulduk, bu arada otelimizi bookingden neredeyse 2 ay önce ayırtmıştım. Araba ve bisikletlerimiz olduğu için ulaşım sorun olmaz diyerek merkeze arabayla 10 dk olan Mira Otel’de kaldık. Amerikan mutfaklı oldukça rahat ve adadaki en ekonomik otellerden biriydi. Aklınızda olsun. Adanın tek geçim kaynağı bağcılık ve turizm olduğu için otel ve pansiyon fiyatları bir hayli yüksek.

Sabahın ilk saatlerinde Balıkesir-Bandırma yolu üzerinden giderken sağlı sollu ayçiçek tarlalarını seyrettik. Sonra dayanamayıp tarlanın içine attım kendimi 🙂 Normalde yola çıktığımız saatten 1-2 saat sonra uyanıp işe gitmeme rağmen, bir işe giderken bir de tatile giderken ki halimi düşündüm ve tatil motivasyonun benim için tek enerji kaynağı olduğuna karar verdim 🙂

IMG_2214

Bu arada yaz aylarında yani yoğun dönemde arabayla Bozcaada’ya gidecekseniz eğer kesinlikle rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Özellikle dönüş için çok kritik. Giderken sıraya girme yöntemiyle biletinizi alıp vapura biniyorsunuz ama dönüşte rezervasyon yaptıran otomobillerin plakaları polisler tarafından listeden kontrol ediliyor ve otomobiller öyle feribota alınıyor. Gidiş geliş bilet ücreti 70 TL bu arada. Çakallık yaparız, araya kaynarız diye düşünmeyin sakın:)

Teknik bilgileri verdikten sonra tatilimize geri dönelim, Geyikli feribot iskelesine gelmeden Lapseki’de yol üstü bir pazara uğradık ve bir sürü meyve aldık. Tatile şeftali ve kirazlarımızla hazırdık yani 🙂 Geyikli’ye geldiğimizde uzun bir kuyruk bizi bekliyordu ama en fazla yarım saat beklemişizdir. Hemen otelimizi bulup yerleştik ve bisikletlerimizle koyları keşfetmeye koyulduk.

IMG_2230

Şimdi itiraf ediyorum ki adaya gelmeden çok zevkli bisiklet turları hayal etmiştim ama adanın yolları o kadar iniş ve çıkışlı ki resmen tırmanırken elimde götürdüm düldülümü. Hamlık bir yana Bozcaada’da bisiklet kullanmak gerçekten idman gerektiriyor bence. Vardığımız ilk gün boyumun ölçüsünü alıp ertesi gün Okan’ı tüm sevimliliğimle denize arabayla gitmeye ikna ettim.

Bisikletle gittiğimiz ilk koydan biri tam emin olmamamızla birlikte Tekirbahçe koyuydu, deniz suyu tabiki buz gibiydi, zar zor kendimizi suya atıp yolun yorgunluğunu atmaya çalıştık ama burası biraz yosunlu olduğundan çok oyalanmadık. Tekrar bisikletlerimize atlayıp denizi seyrede seyrede Akvaryum Koyu’na ulaştık. Size de tüyo olsun, demir kapı gördüğünüzde hemen kendinizi aşağıya salın, işte burası Akvaryum oluyor. Burada birçok insan vardı, şezlong filan yok, şemsiyenizi getirmek isterseniz getirebilirsiniz. Su tertemiz ama buz gibi (bunu bir daha söylemeyeceğim:)), deniz gözlüğü ile renkli balıkları seyrettim. Artık etrafımız boşalınca baktık ki akşam oluyor biz de dinlenmek üzere otelimize dönelim dedik.

IMG_2236

Hem 6 saate yakın süren bir yolculuk, hem de anadolunun bağrından kopup gelmiş denize hasret bedenlerin su yorgunluğu, eh bir de inişli çıkışlı bisiklet sürmece derken pert oldum 🙂 İlk akşam hemen merkeze gidip yemek yiyip otele geri döndük ve diğer günlere full enerjiyle hazırlanmak üzere bir güzel uyuduk. Bozcaada’da ‘sıcaktan bunalmak’ diye bir terim yok sanırım, o kadar rüzgarlı ki tüm camları kapatıp uyumak zorunda kalıyorsunuz.

Mis gibi uykudan uyandıktan sonra sabah saat 10 sularında şu ünlü Ayazma Plajı’nı keşfedelim dedik. Otel sahibi ‘geç kaldınız yalnız’ diyince ‘abartıyor ya’ dedim içimden ama taa yolun başında başlayan park etmiş araçları görünce hak verdim. Bir süre yer arayıp en sonra boş bir şezlong ve şemsiye bulduk nihayet. Eğer aracınız yok ise merkezden kalkan dolmuşlar ile bu plaja gelebilirsiniz. 2 şezlong ve 1 şemsiye 20TL. Akıntı ve rüzgarın etkisiyle olsa gerek bu kadar temiz su uzun süredir görmemiştim. Suyun soğuk olması, denizi uzaktan seyretmeye teşvik etsede, kendime en az 3 kere denize gireceğim diye kural koydum ve uyguladım 🙂  Plajın kenarında 3-4 tane kafe ve restoran var, tüm gününüzü rahatça buraya ayırabilirsiniz.

IMG_2241

IMG_2243

Hazır arabayla gelmişken, güneş batımına doğru Ayazma’dan ayrılıp Sulubahçe ve Habbele koylarını da geride bırakarak üzüm bağlarının arasından Polante Feneri’ne doğru yola koyulduk. Yol boyunca üzüm bağlarının yanına kurulmuş çok güzel taş evler, butik oteller keşfettik. Polante’ye giderken ‘gün batımı’ için yazılmış bir tabela göreceksiniz hemen direksiyonunuzu kırın ve adaya gelmişken olmazsa olmaz aktivite sayılan gün batımını izleyin 🙂

IMG_2264

İnsanlar şaraplarını, sandalyelerini almış gelmiş, en güzel yeri kapmaya çalışıyordu. Bana ortam aşırı kalabalık geldiğinden moda giremedim sanırım 🙂 Öyle ‘ya harikaydı’ filan diyemiyorum yani.

IMG_2266

IMG_2267

Baktım canım sıkıldı, bu romantik ortamda (!) tartışan çiftin (o kadar kalabalık ki kimin ne konuştuğu duyuluyordu) fotoğraflarını çektim. İsteyerek çekmedim aslında tam önümdeydiler kadraja girdiler napayım 🙂 Umarım sorunlarını çözmüşlerdir, buradan kendilerine sevgilerimi yolluyorum 🙂

IMG_2270

Hadi bir tane de çiftsiz fotoğraf olsun 🙂

IMG_2272

Güneşin tam batmasını beklemeden, arabaya atladığımız gibi kalabalığı yararak otelimize gidip duşumuzu alıp adanın merkezine gittik. Yemek yiyip merkezde turlarız diye düşündük. Geçen sene Mart ayında Assos’a gitmişken Bozcaada’ya da uğrayalım demiştik, geldiğimizde deyim yerindeyse adada ‘in cin top oynuyordu’, Temmuz ayında ise yemek yemek için boş yer bulamıyorsunuz.

Turizm sezonu olduğundan fiyatlar çok makul değil tabiki, sadece bir akşamımızı rakı-balık-meze keyfine ayırdığımızdan daha ekonomik yer aramaya başladık ve Güveç Lokantası’nı keşfettik. Hem çok çok çok lezzetli hem de diğer mekanlara göre oldukça ekonomikti… Sıra beklemeniz kaçınılmaz, hazırlıklı olun!

IMG_2281

IMG_2282

İnsanların yemeklerini boğazlarına dizip ne zaman bitirecekler acaba diye diye sonunda biz de karnımızı doyurduk ve yemek üstüne adanın meşhur dondurmacısında ev yapımı dondurmalarımızı yedik.

IMG_2284

Karnımız tok, sırtımız pek yürüyüşümüze başladık, adanın sokakları geceleri dolup taşıyor. Sokakların konseptleri hemen hemen aynı ve çok samimi geliyor insana bence. Mavi sandalyeleri, kareli masa örtüleriyle çevrilmiş masalarıyla bir adada olduğunuzu hissettiriyor burası size.

IMG_2287 IMG_2289

Meşhur Ada Dondurmacısı’nın yanısıra, Çicek Pastanesi’de Bozcaada’nın simgelerinden biri. İskeleden merkeze doğru ilerlerken sola sapın az ileride göreceksiniz. Ertesi gün gelip çay, kurabiye keyfi yapmaya karar verdik ve pastaneyi geride bırakarak, ara sokaklara daldık.

IMG_2296

Her sokakta ayrı şirin mekanlar, ayrı güzel pansiyonlar var.. Hoşuma gidenleri şöyle bir aklıma kazıdım 🙂

IMG_2299

IMG_2318

IMG_2310

Hem sokakları gezip hem de bir sonraki ve son gecemiz için yer baktık. Yer bakarken bir yandan fizibilite araştırması yaptığımdan aşağıdaki mönüye denk geldim. ‘Damsız Girilir Gamsız Girilmez’ yazıp bizi gülümsettiği için yarına yerimizi ayırttık. Siz de gözünüze bir yer kestirin ve kesinlikle yer ayırtın, özellikle ara sokaklarda yer bulamayabilirsiniz. Bu tür restoranlarda da fiyatlar aşağı yukarı aşağıdaki gibi, aklınızda bulunsun.

IMG_2305

IMG_2301

Aşağıdaki manzaraya karşı yerimizi ayırtmış olmanın huzuruyla, tekrar sokaklara geri döndük ve artık yavaştan üşümeye başladığımdan otelimize doğru yola koyulduk. Dikkat ederseniz üşüdüm dedim, aylardan Temmuz; fakat, ada bunun farkında değil 🙂 Rüzgara karşı yanınızda ince bir yaz hırkası alın derim ya da Talay’dan bir şarap alın ısının 🙂

IMG_2302

IMG_2315

Ada insanları oldukça yaratıcı! Bize de bu yaratıcılığı takdir etmek ve kendimize anı olarak bırakmak şart oldu 🙂

Geldik son günümüze ! Ertesi sabah kahvaltıdan sonra yola çıkacağımızdan son tam günümüzü sadece fotoğraf çekmeye ve adanın merkezinde geçirmeye karar verdik. Deniz tatili çok sevmediğimizden Akvaryum Koyu ve Ayazma Plajında birkaç kez yüzmüş olmak yetti de arttı bile.

Gezimize kaleden başlayalım dedik, Mart’ta geldiğimizde kaleyi ücretsiz gezmiştik, yaz ayları turist sezonu olduğundan bu sefer ücretliydi, biz de girmedik. Tarihinden söz etmek gerekirse, Bozcaada Kalesi’nin kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar tarafından kullanılmış, Fatih Sultan Mehmet tarafından da onarılmış. Çanakkale Boğazı’nın önemi nedeniyle Kanuni tarafından genişletilen kale, 1970’li yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yeniden onarılmış.

IMG_2335 IMG_2338

IMG_2349 IMG_2353

Kalenin etrafında turladıktan sonra adanın süslü sokaklarına bir de gündüz gözüyle göz atalım dedik, nasılsa burada zaman yavaş akıyor biz de geçtiğimiz yerlerden tekrar geçip tadını çıkarttık 🙂

IMG_2357 IMG_2361

IMG_2362 IMG_2365 IMG_2374

Yukarıdaki fotoğrafta Asmalı Meyhane’ye ait, yerler çooook önceden ayırtılmış, biz yer bulamadık ama bir yer öner derseniz Asmalı Meyhane’ye mutlaka uğrayın derim 😉

Bunu tekrar tekrar söyleceğim ama napayım çok hoşuma gitti: renkli kapı ve pencereler, çiçeklerle donatılmış camlar, kapıların önüne atılmış sandalyeler… İnsanın burada ömrü uzamaz mı?

111 222 333

Bu cici sokakların arasında Rum Ortodoks Cemaati’ne ait 2007 yılında restore edilen Meryem Ana Kilisesi’ni göreceksiniz. Ziyarete her zaman açık değil. Pazar sabahları ayin düzenlenmekteymiş, erkenden uğrarsanız ziyaret edebilirsiniz.

555

4444

IMG_2376 IMG_2397 IMG_2402

IMG_2405

Aşağıdaki fotoğrafın benzerini de instagramda ya da facebookta mutlaka görmüşsünüzdür. Bozcaada’ya gelip de bu harika duvarın önünde fotoğraf çektirmeyeni dövüyorlarmış efendim. Sıra bende 🙂

IMG_2410 IMG_2414

Eveeet geldik Çiçek Pastanesi’ne, eh yorulduk tabi, az dinlenelim hem de gelmişken şu meşhur kurabiyelerin tadına bakalım dedik. ‘Bozcaada’da ne tadalım?’ derseniz çoğu kişi ‘Damla Sakızlı Kurabiye’ diyecektir. Bunun sebebi ise 1981 yılında adaya yerleşen Çiçek fırını sahiplerinin, adadaki rum komşularının özel günlerde yaptığı bu kurabiyeyi nasıl yaptıklarını öğrenip o gün bu gündür adada üretiyor olmaları. Siz de bir tadına bakın derim 🙂

IMG_2415

Yavaş yavaş akşam oldu ve biz de üstümüzü değiştirip rüzgara karşı üstümüze başımıza bir şeyler alıp rakı balık keyfi için kale manzaralı masamıza kurulduk. Keyif yapacağımızdan telefonlarımızı, fotoğraf makinemizi otelimizde bıraktık ve deniz börülcesi, ahtapot ve girit ezmesine gömüldük. Birkaç polar şala bürünmüş olabiliriz ama yine güzel ve keyifli bir gece geçirdik.

Sabah artık dönüş yolu için hazırdık, Gestaş’tan 13.00 feribotu için yer ayırtmıştık, plakamız kontrol edildi, rezervasyonumuz olduğu anlaşıldığı için sorun yaşamadan vapura yerleştik.

IMG_2420

Okan tarafından son kontroller de yapıldıktan sonra kaleyi seyrede seyrede adadan ayrıldık.

IMG_2423

IMG_2431

 

 

2 thoughts on “BOZCAADA

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir