TURUNCU SEVİLLA

Ola Sevilla!  Hani her şehrin bir dokusu filan var derler ya, bu şehrin de kendi rengi var sanki… Böyle turuncu ile gün batımı kızıllığı gibi. Avrupa’da şehirleri gezerken, özellikle başkentleri gezerken hep düşünürdüm, neden burası başkent seçilmiş acaba diye. İşte Sevilla, -yüzyıllar boyunca Endülüs’e başkentlik yapmış- bu soruma gayet net cevap verdi 🙂

Hem modern görünümü hem zengin tarihi geçmişiyle sizi karşılayan Sevilla’da keşfedilecek çok şey var! Bir kere burası Flamenko dansının doğduğu yer, izlemeden dönmek olmaz (gitmeden çok araştırmıştım, gayet yerel bir dans izledik, gittiğimiz yeri yazacağım, az aşağıda 🙂 ), Müslüman sarayı Alcazar ile büyük, görkemli bahçelerini gezeceğiz, Sevilla Katedrali’ni ziyaret edeceğiz (Kristof Kolomb, keşiflere buradan başlamış ve anıt mezarı katedralin içinde yer alıyor), kendisine hayran olduğumuz İspanya Meydanı’na gideceğiz ve bizim çok sevdiğimiz Santa Cruz bölgesinin daracık ara sokaklarında kaybolacağız. 

Sevilla hakkında teknik bilgi vermek gerekirse eğer nüfusu 750 bini aşan şehir, Guadalquivir nehrinin kenarına kurulmuş önemli bir ticaret ve sanayi şehri. Bunun yanı sıra sanat zenginliği, korunan mimarisi ve şehrin güzelliği kendisine hayran bırakıyor. Cervantes, Don Kişot’u bu şehrin hapishanesinde yazmış. Carmen ve Sevilla Berberi bu şehirde geçen operalardan bazıları mesela. 

Haydi İspanya Meydanı ile Sevilla’yı keşfetmeye başlayalım:

Meydana çıkar çıkmaz biz büyülendik. Santa Cruz ile İspanya Meydanı arasında bir otelde kalmıştık, arabamızı yan sokağa park edip bir şeyler yiyelim dedik ama malum siesta 🙂 Hem de saatler süren siesta 🙂 Mekanlar açılsın biz de bu arada meydana bir bakalım dedik ama öyle bakmalık değilmiş, seyretmelikmiş 🙂

İspanyol yelpazesini andıran meydanın, her locasında İspanya şehirlerinin adını görebilirsiniz. Bu meydan aslında eski bir ispanyol kralın kızının saray bahçesi imiş (Maria Luisa’nın), onun ölümünden sonra belediyeye kalmış ve 1929 yılında da Amerika-İspanya Dünya Fuarı için dönemin izlerini sergileyen müzeler ve havuz ile süslenmiş. hele ki localar tam bir el sanatları örneği. Biz o kadar beğendik ki bir de gece gitmek istedik.

İspanya şehirlerinin yazılı olduğu localar…

Meydanın keyfini çıkardıktan sonra sıra geldi buraya gelmeden haftalar önce internetten aldığım Flamenko gösterisine 🙂 Oleeeee! Endülüs gezisini planlarken bir akşam Flamenko kesin izleriz diyorduk, şehir olarak Sevilla’da izleyeceğimiz kesinleşince (eee haliyle:)) nerede seyredelim diye araştırmaya koyulduk. Birkaç blogda ‘La Casa de la Memoria’ya rastladım, ben de sitesinden hemen bilet aldım. İnternet adresini de şöylece bırakayım belki incelemek istersiniz: www.casadelamemoria.es 

Gösteride video ve fotoğraf çekmek yasak, sadece son 10 dakika izin veriliyor. Turist eğlendirmekten ziyade geleneksel Flamenko dansını sergilendiğini biz hissettik açıkçası. Peki nedir bu dansın kökeni ve özelliği? Endülüs’e özgü bu dansın koreografi olmaksızın erkek ve kadın dansçı tarafından el ve ayakkabılarının çıkardıkları sesleriyle dans etmeleri.
Tabi bir de onlara gitarist eşlik ediyor. Tüm duygularını dans ile ifade etmeleri çok etkileyici. 

Endülüs bölgesinin hemen hemen tüm şehirlerinde sokaklarda Flamenko dansını görmek mümkün 🙂

Gösteriden çıktıktan sonra Sevilla’nın dar sokaklarında dolanıp geniş caddelerinde yürüdük. Gecesi de gündüzü gibi cıvıl cıvıldı. Meşhur gotik mimari örneği katedralin çevresinde tur attık. Sabah erkenden katedralin karşısında bulunan Alcazar’ı gezip nehrin kenarında bir tur atarak Sevilla’ya hoşçakal diyeceğiz. Birkaç gece fotoğrafı bırakayım sayfaya:

Flamenko gösteri binasının bulunduğu sokak
Katedrale doğru

Ve günaydın! 5 güne Endülüs’ü sığdırmaya çalışmak işte böyle bir şey oldu: koşturarak gezmek 🙂 Ekim ayı olmasına rağmen sıcak hava ve benim hamilelik başları ile yoğun gezi programı birleşince doymalık değil de tatmalık bir gezi oldu, kabul 🙂 Dün İspanyol Meydanı, Flamenko Gösterisi ve Sevilla sokak keşifleri ile geçti. Bugün rotada Alcazar ve nehir kenarında yürüyüş var. Haa bir de Santa Cruz bölgesinin dar sokakları ile sarı-turuncu boyalı evleri 🙂

Alcazar, El Kasır yani Arapça’da saraydan geliyor adı. 10.yy’da Emeviler tarafından yapımına başlanmış. İslam, Gotik, Barok, Rönesans etkilerinin hepsini bu Müslüman sarayında görmek mümkün. Endülüs dönemi  boyunca saray olarak kullanılmış, İspanyollar alınca sur ile çevrilerek kale haline getirilmiş. Bahçesi harika… Burada saatler geçireceksiniz ona göre gelin. Sanırım önceden bilet alınabiliyor ama biz sabahın erken saatinde sıraya girdik, sıra dediysem korkmayın çabuk ilerliyor 🙂

Mimari bilgimiz yok, sanat tarihi bilgimiz sıfır, fakat Endülüs Bölgesi’nin saraylarından etkilenmemek mümkün değil. Duvarlar, pencereler kapılar hatta tavanlar hepsi el işçiliği ile yapılmış. Mutlaka ziyaret etmelisiniz. Şimdi sıra meşhur bahçede 🙂 Game of Thrones izleyenler el kaldırsın 🙂 Dorne sahneleri burada çekilmiş. Bakalım size tanıdık gelecek mi bu bahçeler? 

Biz Alcazar bahçesinde bir hayli vakit geçirdikten sonra kendimizi nehrin kenarında bulduk. Aslında karşı kıyıda güzel tapasçılar var imiş (yanlış hatırlamıyorsam Triana Bölgesi) ama vaktimiz kalmadığı için sadece yürüyüş yapıp 1 Euro vererek hatıra bıraktık kendimize 🙂 Bu arada, fotoğrafta gözüken kule, eski gözetleme kulesi Torre del Oro. 

Son durağımız Santa Cruz mahallesine geldik. Burası dar sokakları, beyaz badanalı evler ile sarı çerçeveli kapı ve pencereleri ile görsel şölen sunan bir bölge. Sokakların darlığının bir nedeni varmış: yazın güneş ışığından korunmak! Malum yazın 50 dereceye çıkan sıcaklık olduğunu düşünürsek çok çok haklılar 🙂 Endülüs’te çok sık göreceğiniz şey seramik levhalar, beyaz badanalı evler, duvarlarda asılı duran rengarenk çiçekler 🙂

Dar Sokaklar

Ha bir de avlulu evler beni benden aldı. Resmen hırsız gibi gizli gizli evlerin kapısından avlulara bakıp durdum. Özellikle bu Santa Cruz mahallesinde çoğu evin girişinde botanik bahçe gibi bir giriş ya da havuz vardı.

Santa Cruz Bölgesindeki evlerden bir örnek

Tadımlık Sevilla gezisi malesef bu kadarcık. Endülüs bölgesi Sevilla’sız olmaz ama bence İspanya Sevilla’sız hiç olmaz. İspanya denilince hep akla Barcelona ve Madrid gelir ya Sevilla’ya sanki haksızlık ediliyor diye düşünüyorum artık. Tarih, sanat, lezzet, eğlence, kültür… Hepsini barındırıyor Sevilla içinde. Dar sokakları, geniş caddeleri, müzik dolu köşebaşları ve zengin tarihi ile bizleri bekliyor bence.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir