CANIM DOĞU KARADENİZ

Canım Karadeniz, güzel Karadeniz, yeşilliğiyle büyüleyen, yamaçlardan akan suyuyla serinleten, zar zor ulaşılan yaylaları ile büyüleyen, her yaz gitme hayali ile motive olduğumuz, gidince dönmek istemediğimiz, daha dönüş yolunda bir sonraki senenin planını yaptığımız gözümüzün nuru Karadeniz.

Eşimin annesi Giresunlu, babası Ordulu. Aileden şanslıyım yani, bu bölgeyi görme, tanıma, gezme şansım oldu. O kadar sevdim ki! Eşimden önce ben gitme planı yapıyorum her yaz. Her seferinde umarım bozulmadan doğallığını korur burası dedikçe, artan inşaatları görmek, en güzel köşelerinde HES haberi almak sanki çocukluğumdan beri oradaymışım gibi üzüyor beni. En az hasar ile biz insanoğlunun doğa şiddetine direnir umarım canım Karadeniz ve biz, kendimiz, çocuklarımız bu eşsiz doğanın seyrine devam edebilir.

Her gittiğimizde yeni yerler keşfediyoruz burada, bugüne kadar gezdiğimiz yerleri il il belirteceğim. Yenilerine gittikçe de hangi şehirde yer alıyorsa onun altına ekleyeceğim. Bol bol fotoğraf koydum ki manzaraya sizler de doyun. Bazı fotoğraflarda çocuksuz ve genç, bazılarında bebekli ve bazılarında artık çocukluyuz. Yazmaktan en keyif aldığım gezi yazısı olacak, eminim. 🙂 Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin. Sıralamam bu şekilde olacak. Şu ana kadar favorim Rize, (gözümden kalpler çıkıyor) ama Artvin’i seneye göreceğiz. Bakalım 1.liği kim kapacak? 🙂

Ordu

Başta da bahsettiğim üzere gezi sırasına göre değil de il sırasına göre gidiyoruz. Beğendiğiniz yerler olur ise rotanıza alın. Asıl amaç: ‘aaa bak burası da varmış, gidebiliriz’ demek. 🙂 Bu arada gezdiğim ama fotoğraflarını bulamadığım yerleri yazmadım, örneğin: Yason burnu, bir sonraki sefer tekrar gitmek şart olsun bana da:) 

Bolaman Kalesi

2006 yılında Kültür ve Turizm bakanlığı tarafından onarımı yapılan Bolaman Kalesi, gözetleme ve karakol görevi için iç ve dış kale olarak 2 ayrı bölümden oluşmuş. Şu an kale ve çevresi Kentsel Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmiş.

Kaleyi dıştan seyredip sahile ilerledik. Ufacık sahilinde yan yana bir sürü otel dizilmiş. Kumlara masalar ve şezlonglar atılmış, tam bir mini ya da günübirlik tatil yeri. Biz denize taş atmakla yetindik ama mevsim uygun ise yanınıza mayo almayı unutmayın. 

Kabak Köyü ve Gaga Gölü

Kabak köyü, daha doğrusu Kabakdağ köyü, Fatsa’ya 9 km mesafede bulunuyor. Bolaman Kalesine çok uzak değildi, biz aynı gün gezmiştik. Bu köyün en önemli özelliği ise organik tarımla beraber eko turizm çalışması olan tek köy olması imiş. Burada yerel pazar kuruluyormuş, malesef bizim gittiğimiz gün pazar yoktu, denk gelemedik.

1877 Osmanlı – Rus savaşından sonra Batum civarından göç edenler tarafından kurulmuş Kabak köyü. Bu köyde 20 ev tescilliymiş. Köyde 100’den fazla yöresel yemek çeşidi varmış, tatmak nasip olmadı ama umarım bir gün yeniden yolumuz buraya düşer. Organik tarım konusunda da başarılı olan köyün içinde bile gezmek çok zevkliydi.

Bu köye gelmişken hemen 10 dakika uzaklıktaki Gaga Gölü’ne uğrayıp bir çay içebilirsiniz.

Bir yanı sazlık diğer yanı fındık bahçeleri ile çevrili gölün yanında dinlenmek eminim iyi gelecektir.

Perşembe Yaylası ve Menderesler

Perşembe yaylası, Ordu’nun meşhur yaylalarından biri. Rakımı 1500’lerde olan yayla fena esmekle birlikte merkezi oldukça kalabalık oluyor. Et yemek için birçok restoran göreceksiniz. Zaten Karadeniz yaylarında et yemezseniz çok ayıp 🙂 Her yıl düzenli yayla şenliği yapılıyormuş ama biz denk gelemedik. Sıradan bir haftasonunda çok kalabalıktı, şenlik zamanı düşünemiyorum 🙂

Bu yaylanın en önemli ve en farklı özelliği ise Menderesleri. Başka benzeri bulunmayan, Karadeniz’de sadece burada görebileceğiniz Perşembe Yaylası Menderesleri’nin bir dünya mirası olarak korunması amacıyla tescil işlemleri son aşamada imiş. 

Hatırlıyorum da dehşet bir rüzgar vardı ve biz yaz ayında donarak zar zor fotoğraf çekmeye çalıştık. İnanın gerçek görüntüleri efsane, büyülenmemek elde değil, fotoğraflar hiç yansıtmamış…
Rüzgardan aşağı yuvarlanmayayım diye Okan beni tutarken 🙂

 

Ulugöl Tabiat Parkı 

Bu göl, Gölköy ilçesine 17 km mesafede bulunan krater gölüdür. Tabiat parkı içinde yer alıyor. Burada yürüyüş yapabilir, piknik için mola verebilirsiniz. Biz yaz ayında uğramıştık ama asıl Sonbahar’da görmek isterdim açıkçası. Renk cümbüşü olacağı kesin 🙂

 

Boztepe

Ordu gayet modern, şık ve canlı bir şehir. hani  insana ‘ben burada yaşarım’ dedirten bir şehir. Samsun’u görmedim ama şehir merkezlerini kıyaslayacak olursak Ordu sanırım diğer illere göre daha cezbedici bence. Ordu’ya böyle az torpil yapayım arkadaşlar ne de olsa evlenince kütüğüm İzmir’den Ordu’ya taşındı. Olsun bu kadarcık 🙂

Ordu’ya gelip de en popüler etkinliği yapmadan dönmek olmaz, teleferikle Boztepe’ye çıkmak manzara seyretmek, semaverde çay içmek bunlar olmazsa olmazlarımız. Biz hem gece hem gündüz çıktık Boztepe’ye ikisinin de yeri ayrı. Manzara da aşağıda 🙂 Gece ışıl ışıl haliyle. Yükseklikten korkuyor ve teleferiğe binemiyorsanız araba ile çıkılıyor diye biliyorum. 

Boztepe’de hayat pahalı arkadaşlar, bu yaz 4 kişi bir dondurma yiyelim dedik ama ödediğimiz para (gerçekten cimri değilizdir) eşimin 10 saniye donmasına neden oldu 🙂 Yeme içme olaylarını merkeze bırakın derim nacizane. Mesela merkez sahilde bir tur atıp Ordu tostu yiyebilir ya da Denizler dondurmacısıydı sanırım oradan bir dondurma ısmarlayabilirsiniz kendinize.

Ordu’da genel olarak buraları gezmişiz, anılara eklemişiz. Elbet daha çok görülecek yerler var. Gezip keşfettikçe buraya ekleyeceğim.

 

Giresun

Giresun, ilçeleri ve köylerine bayıldığım bir şehir. Fındık yurdu. Eşimin annesi Giresunlu, dolayısıyla bize burada yer çok, iyiki de çok. 🙂 Geçen sene Giresun yaylalarını ve doğal güzelliklerini detaylıca gezdik. Her sabah evden erkenden fırlayıp akşama kadar o yayla senin bu şelale benim keşfettik. Bakalım sevecek misiniz?

Yazıya hemen benimseyip sahiplendiğim kendi köyümüzle başlayayım. Buraya gelmek, burada bir evimiz olduğunu bilmek ne büyük şans bize anlatamam, hele ki küçük 2 çocukla. 

Giresun Akıncı Köyü

Akıncı köyü, şehir merkezine bağlı, merkeze çok da uzak olmayan bir köy.  Tepeye kıvrıla kıvrıla giden dönemeçli dar yolları ile benim mesela hayatta yalnız araba kullanamayacağım bir yolu var. Bu durum Karadeniz köyleri için sıradan bir durum tabi, dik yamaçlar, patika yollar, yan taraf uçurum, 2 aracın aynı anda geçememesi, sıradan ulaşım durumları burada 🙂 

Sağın solun yemyeşil, alabildiğince fındık bahçesi dolu; kuş sesleri ile saat 6’da sanki saatlerdir uyuyormuşçasına dinlenmiş olarak kalkıyorsun. Şehir hayatından sonra terapi gibi bu köylerde kalmak.

Turistik açıdan yazmasam da burayı pas geçmek istemedim, çünkü; eşimin koşup oynadığı yerler de 1 hafta da olsa şimdi çocuklarımızın koşup oynadığını görmek bize mutluluk veriyor. Eskişehir’den çok uzun sürse de (10 saat) her yaz gelmeye çalışıyoruz. 

Evet şimdi Giresun ve doğal güzelliklerini keşfe çıkıyoruz. Yanınıza yedek kıyafet, birden bastıran yağmur için gerekli eşyalarınız, çocuklar var ise mutlaka çifter çifter çorap, hırka vs. almayı ihmal etmiyoruz 🙂 Çok çok popüler olmayan yaylalarda kredi kartı geçmiyor, nakit para da bulundurun yanınızda. Aracınız da yüksek araç ise değmeyin keyfinize. Bazı yerlerde sorun olmuyor ama çoğu yayla yolunda yüksek araç gerekli, bilginize.

Karagöl Yaylası

Karagöl Yaylası eşimin gittiği, benim ne kadar fotoğraflarına bayılsam da hayatta gidemeyeceğim, yolda kalp krizi geçirmeme neden olabilecek bir yayla:) Eşim yayladan dönüp fotoğrafları gösterince kıskandım ama henüz pek keşfedilmemiş (keşfedilmesin de) bakir bir yayla olduğu için yolu tam bir yayla yolu imiş. Birkaç kez arabanın motoru soğusun diye beklemişler hatta. 

Eşimin notu : Giresun’da karagöl dendiği zaman 3 farkli göl anlaşılıyor. Bizim gittiğimize https://goo.gl/maps/4NLhwPvkDLbp85ev8 linkini kullanarak bakabilirsiniz. Aksu köyünden sonra 45 dakika boyunca dağ yollarından gidiliyor. Haziran ayı olmasına rağmen bu süre boyunca tek bir ev ya da kişiye rastlamadık, oldukça ıssız. Rakım 2.700 metre ve aracım sürekli rampa tırmandığı için zirveye yaklaştığımızda hararet yapmıştı. Yine de göle ulaştığınızda muhteşem bir atmosfer ile karşılaşıyorsunuz, o masada oturup bir şeyler içmemin keyfi çok başka.

Kartpostal tadındaki Karagöl Yaylası’nı 4×4 arabaları olan arkadaşlar denesin, yüksek aracı olmayan için uygun değil. Tabi benim gibi panik tiplere de pek uygun olduğu söylenemez 🙂

Kulakkaya Yaylası

Giresun’un eskiden beri en çok bilinen ve gidilen yaylalarından olan Kulakkaya, beni en çok bakımlı evleri ile şaşırttı. Bakımlı, yeni ve orijinal yayla evlerinden biraz uzak. Tabiki çok güzel bir atmosferi var. Yol üstünde meşhur Gelin Kayası’nı görüp fotoğraf çektirenlere tanık olabilirsiniz. Yaylanın hemen üstünde büyük bir otel bulunuyor, yaylada ise birçok lokanta, et restoranı bulacaksınız. Bizim favorimiz Baki’nin yeri oldu. Mutlaka deneyin. Bal, peynir ya da bir çok yöresel ürün satışı var yol kenarında. Burası oldukça popüler bir yayla izlenimi verdi bize.

Çocuklarla evlerin aralarından sokaklarda bolca yürüyüş yapıp diğer güzelliklere doğru yola çıktık.

Bu bölgenin diğer özelliği hava günlük güneşlik iken birden bir sis bulutunun her yeri sarması:) Hemen o zaman ne yapıyoruz, çocukları ensesinden kavrıyoruz =) O sisli havanın tadı da çok ayrı, mutlaka deneyimleyeceksinizdir.

 

Kümbet Yaylası / Salonçayırı

Asıl Kümbet Yaylası, Giresun denilince ilk akla gelinen, ne zaman gitsem sanki çarşıya inmişçesine kalabalık olan yayla benim için.  Kulakkaya’dan çok çok büyük, giderek ve malesef turizme de açılan haliyle kalabalık olmasına şaşırmamamız gereken meşhur Giresun Yaylası.

Biz bu sefer Kümbet’te biraz dolaşarak, Kümbet’in hemen girişinde sağda yer alan Salonçayırı’nda mola verdik. O yukarıda bahsettiğim sis denizi bastı burada bizi ama çocuklar eski demir kaydırakta oynarlarken bizde çimlerde dinlendik. Oksijen bizi bayılttı desem yeridir. Kümbet yaylasından Aymaç yaylasına gittik ama sisliydi

Kısacık bir not düşeyim, burada et yiyecekseniz öncelikle mutlaka kuzu eti diyin, yoksa dana eti getirirler dişleriniz ağrır. 🙂 Bir de herkes kuyruklarca sıraya girip su dolduruyor, sanırım var bir hikmeti. Aklınızda olsun.

Kuzalan Şelalesi

Kuzalan Şelalesi, Giresun’a 45 km, Dereli İlçesine 13 km mesafede yer alıyor. Giresun İl Kültür ve Turizm Bakanlığı sitesindeki bilgiye göre 60 farklı familyaya ait 129 bitki türü, 36 familyaya ait 105 kuş türü de tabiat parkı içinde yer almaktadır. Biz çok beğendik burayı. Hemen üst tarafında restoran da yer alıyor. Belki burada mola vermek isterseniz aklınızda olsun. Tur otobüslerini de uğrak yeri haline gelmiş.

 

Mavi Göl

Mavi Göl, Kuzalan Şelalesine çok yakın, buraya kadar gelmişken görmemek olmaz. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde sodalı suyun dere halinde aktığı tek yer olma özelliğine sahipmiş. Mavi Göl -halk arasında Sodalı Göl- özellikle belirli aylarda turkuaz rengine bürünüyormuş. Kireç taşları ve sodalı suyun etkisiyle turkuaz rengini alıyormuş.

Merdivenler ile gölün yanına inip fotoğraf çektirebilirsiniz. Yalnız bayram ya da tatil günlerinde çok kalabalık olacağını düşünüyorum. Daha sakin zamanlar da tercih edilmeli bu yerler.

Sis Dağı

Ah Sis Dağı! İşte orijinal Karadeniz yaylası arıyor iseniz doğru adres burası. Birbirinden uzak, birbirine mesafeli teneke evler, her yerde karşınıza çıkabilen bakımlı, süslü inekler, aniden bastıran sis ve daha bir sürü güzellik… Biz Görele yolunda gittik, aniden bastıran sis ile gıdım gıdım ilerleyerek tırmandık ama ömrümden ömür gitti. Meğerse işin sırrı Trabzon Beşikdüzünden gidivermekmiş arkadaşlar. Gidivermekmiş dediğime bakmayın 1,5-2 saat sürüyor tabi. Buraya tekrar gelip uzunca süre geçireceğimize söz verdik eşimle. Umarım seneye tekrar buraya fotoğraf koymak nasip olur.

Burada çay içip biraz vakit geçirdik ama yanımızda para olmadığını fark ettik (kredi kartı geçmiyor yaylada) ve yemeğe kalamadık. Her ne kadar sonra verirsiniz deseler de hakkımızı seneye kullanalım dedik. Burası gerçekten farklı, orijinal, çok şükür ki bozulmamış bir yayla. Sabahtan gelip yürüyüş yapacağınız, çimlerinde uzanacağınız, temiz havayı içinize çekeceğiniz harika bir yayla burası.

Paşakonağı Yaylası

Burası da bizim çok sevdiğimiz bir yayla oldu, giderek turistik hale gelmeye başlamış. Konaklama tesisi ve lokantalar görmek mümkün. Etrafında birçok oba bulunuyor, biz de sık sık mola verdik. Yol üstünde karşımıza çıkan park da yüzleri güldürdü haliyle 🙂

Özellikle uzaktan görüntüsünü çok sevdim bu yaylanın. Yeşilin her tonunu görmek mümkün.

Paşakonağı yaylası ile Ordu’nun meşhur Çambaşı Yaylası birbirlerine uzak sayılmaz. Birine giderseniz diğerini ziyaret etmeyi deneyebilirsiniz. Çambaşı Yaylası’nın merkezi artık bir mahalle kadar kalabalık ve gelişmiş seviyede, bu nedenle aslında fotoğraf çekmemiştik. Ancak Çambaşı Yaylası’nın başta Taşbaşı olmak üzere doğallığını koruyan obaları ziyaret edilebilir.

Tamdere Yaylası

Bu yaylanın en önemli özelliği eşimin anneannesinin memleketi olması. 🙂 Tamdere, Giresun ilinin Dereli ilçesine bağlı bir köy.  Tamdere mahallesi ilçenin en yüksek yerlerinden olup önemli yayla merkezlerindendir. Kültür ve Turizm Bakanlığı sayfasından edindiğim bilgiye göre de ayrıca ,  yıllar önce akmaya başlayan ve yöre halkı arasında ’Acı su’ olarak bilinen su, şifalı olarak biliniyormuş. Tamdere’de yıllardan beri şifa arayan hastaların uğrak yeri haline gelen Acı suyun sindirim sistemi, idrar yolu hastalıklarına ve metabolizma bozukluklarına iyi geldiğine inanılıyormuş. Önümüzdeki sene bu bilgi ile tekrar ziyaret edeceğiz umarım. 

Camiye yakın yerde yine bugüne kadar yediğim en lezzetli etleri tatmak nasip oldu. Siz de deneyin, denettirin. Kasap mürselde yiyin. Tamdere’nin içine dalın ve yürüyüş yapın. Bol bol fotoğraf çekin.

Bizim bozkır köylerindeki bakımsız ineklerden sonra, böyle temiz ve süslü inekleri gördükçe aklıma İsviçre Almanya sınırındaki köylerdeki Milka inekleri geldi. 🙂 Ne yazık ki ülkemizde hayvancılık ve tarımın gerilediği bu dönemde, hala bu faaliyetlerin sürdüğünü görmek çok güzel, umarım devam eder.

Yedideğirmenler Tabiat Parkı

Adından da anlaşıldığı üzere bol değirmenli, çok şelaleli, yine yeşilin bin bir tonunu göreceğiniz, gidiş yolu ayrı zevkli bir tabiat parkı burası. Değirmenlerin Cenevizliler tarafından kullanıldığı düşünülüyormuş. Kuş sesleri bir yandan, su sesi bir yandan, eh bir de tertemiz hava derken burası cennet gibi bir yer. Biz çok sevdik.

Tabiat parkın üst kısımlarını da gezerek meyve molası verdikten sonra tabiat parkında yürüyüş yaparak kemer köprülerinde bol bol fotoğraf çektirdik. Yedideğirmenler’de yürüyerek 1 saat mesafede obruklar var, gidilebilir.

Tabiat parkına giriş ücretsiz, hemen girişinde bir Kafe var, manzarası tabiki harika. Önünde de park var. Çocuklar burada oynarken siz çayınızı içip manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.

Tirebolu

Tirebolu’da kaleyi gezip sahil turu yapabilirsiniz. Biz çok detaylı gezemedik ama kale ve manzarasından bahsetmek isterim. Eski çağlardaki ismi Saint Jean olan Tirebolu Kalesi,  ilk olarak Roma Döneminde inşa edilmiş olup, Pontus İmparatorluğu döneminde tamamen yenilenmiş ve Orta Çağ kalesi karakterine bürünmüş.

Dik merdivenlerini tırmanıp kemerli kapısından içeri girince, içinde çay bahçesi görmeyi garipsiyoruz ama deniz manzarası harika. 

Mutlaka duymuşsunuzdur, Tirebolu çayı meşhurdur. Denemeden dönmeyin. Hatta manzaraya karşı içmek ne güzel olur.

Giresun Kalesi

Tirebolu Kalesi’nden sonra sıra geldi Giresun Kalesi’ne 🙂 Giresun Kalesi tarihi tam net olmamak ile birlikte Bizans dönemi öncesine kadar uzanıyor. Girişi ücretsiz olan kale, tam merkezde yer alıyor. Dolayısıyla günümüzde gezi alanı, piknik ve dinlenme alanı olarak kullanılıyor. Kalede milli mücadele döneminin kahramanlarından biri olan Topal Osman Ağa’nın mezarı da yer almakta. 

?

?

Şehir manzarasına doğru poz verip fotoğraf çekmeyi unutmayın. Tabi balkon fotoğrafı için sıraya girmek gerekiyor. 🙂 Ben bu fotoğrafları çekerken bu blog yoktu 🙂 Bu yüzden pek açıklayıcı fotoğraf çekememişim. Ben de yazarken fark ediyorum. Bir dahaki gezi sırasında daha güzel fotoğraflar çekeceğimize eminim.

Giresun Çarşı

Hem merkezde pek zaman geçirmediğimiz için hem de bilinmedik yerleri yazmak daha hoşuma gittiği için genel de yayla, tabiat parkı, şelalelerden bahsediyorum. Fotoğrafları karıştırırken aşağıdaki Millet Bahçesi ve meşhur kadayıfçıya denk geldim. Dedim Görüntüler pek iyi değil ama aklınızda kalması için bahsedeyim. Çay bahçesi çok keyifliydi, tatlı için de oldukça sıra beklemiştik ama inanın çok değiyor. Giderseniz mutlaka deneyin.

Millet Bahçesi, yanınıza simitinizi, böreğinizi alıp manzara eşliğinde çayınızı, gazozunuzu içebileceğiniz Giresun’un meşhur çay bahçesi.

Giresun Çarşısı

Çotanak Heykeli (Malum fındık burada her şey demek)

Meşhur Mustafa Patar kadayıf tatlıcısı

 

Olsa da yesek, yolumuz düşse de yesek 🙂 Deneyecek olanlara şimdiden afiyet olsun!

 

Trabzon

Karadeniz denilince bordo mavi renkleri, horonu, balıkçı tekneleri, tez canlılıkları ve kendilerine has şiveleri ile ilk Trabzonlular akla geliyor belki de. Bu bölgenin en güzel özelliklerinden biri de, bir şehirden çıkar çıkmaz diğer şehre giriş yapmanız. Haliyle kültürler aslında ortak, benzerlikler çok ama gel gelelim kimse birbirini sevmiyor. 🙂 Trabzon’un bende başka bir anlam ve önemi var, o da üniversiteyi kazandığım ilk sene tek başıma Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği kampa katılmış, birçok şehirden gelen arkadaşlar ile 2 hafta Sultanmurat yaylasında muhteşem bir kamp yapmıştık. Sis çöktüğü zaman sakın ilerlemeyin uyarıları ne demek acaba derken, çadırdan çıktığım anda önümü göremeyince durumu idrak etmiştim. Birçok güzel yerini lisedeyken annemler ile bir gezi turunda gezmiş, kamp sayesinde tekrar görmüş ve evlenince bir de Okan ile 3.kez turlamış oldum. 

Trabzon’u yaz aylarında gezmiştik, nemi bizi yormuştu. Nem adamı delirtir diye bir cümle var, haklı olabilirler mi acaba diye düşünmedim değil. Görülecek çok yer var Trabzon’da; fakat, biz en bilinen en popüler yerleri gezdik. İlerleyen zamanlarda gizli köşelerini umarım keşfe çıkabiliriz.

Fakat ben Trabzonlulara kızgınım, güzelim şehri Araplar sarmış durumda. Irkçılık değil ama güzelim doğayı hor kullandıklarını görünce benim içim acıyor. Her yer çöp içinde, her yer harap ediliyor. Turist gelsin diye de yerel halk tüm bu sürece göz yumuyor, çok acı. Keşke doğamıza daha sahip çıkabilsek. Özellikle de yerel kültürümüze sahip çıkarak.

Şimdi gelelim Trabzon’un popüler turistik yerlerine:

Sera Gölü

Bu göl, Trabzon’un batısındaki Sera Deresi üzerinde, dağ yamacının kayması ile 1950’de oluşan bir baraj gölü. Deniz bisikleti kiralayarak gölde tur atabilir, etrafındaki tesislerin birinde yemek yiyip çay içebilirsiniz. Bu arada Eylül ayında buradaydık. Benim deyişimle ‘renk cümbüşü’ başlamış. 

Sümela Manastırı

Bu harika yeri kalabalığa denk gelirseniz sebze meyve pazarında gibi gezeceksiniz malesef, öylesine kalabalıktı son gittiğimizde. Dolmuş kullanmazsanız ki bence kullanmayın patikadan tırmanarak girişine varacaksınız. Oksijen çarpabilir ve birden içiniz geçiyor gibi olabilir, korkmayın, sadece dinlenin 🙂 Manastıra varmaya çalışırken sadece etrafı izleyin, böyle bir doğa yok 🙂

Oksijenden başı dönen Didem 🙂

Manastır hakkında detaylı bilgi edinebilmeniz için link bırakıyorum:  https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/trabzon/gezilecekyer/meryem-ana-sumela-manastiri

Şöyle bir özetleyeyim dersem eğer: Maçka İlçesinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sümela Manastırı, halk arasında “Meryem Ana” adı ile anılıyormuş. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür. Meryem Ana adına kurulan manastırın “Sümela” adını “siyah” anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı söylenmektedir. İnsan tırmanırken ölüyorum sanıyor ve tüm patika boyunca yahu buraya nasıl ev yapmışlar diyerek hayrete düşüyor.

Manastır ile ilgili tarihi detayları bıraktığım linkten dilerseniz öğrenebilirsiniz. Sümela bir süre restorasyon çalışmaları için kapalıydı; çünkü, malesef biz kıymet bilmeyen insanoğlu burasını da hak etmiyor desem yeri. O duvarlar çizilmiş, her yer karalanmış, berbat haldeydi. Umarım şu an daha sıkı önlemler ile korumayı başarırız.

 

 

Atatürk Köşkü

Atatürk Köşkü, Trabzon’un Soğuksu semtinde yabancı uyruklu bir Osmanlı vatandaşa aitmiş. Yazlık ev olarak kullanılmak üzere 1890 yılında yapılmış. Nüfus değişiminden sonra hazineye bırakılan bu evi, Atatürk Trabzon ziyareti sırasında görüyor, çok beğeniyor ve Trabzonluların Ata’ya armağanı olarak veriliyor bu ev. 1937 yılında son ziyaretinde  Atatürk burada 3 gün kalmış ve tüm mal varlığını burada Türk Halkına bırakmış. Ölümünden sonra köşk, kardeşi Makbule Hanım’a, daha sonra Trabzon Belediyesi’ne geçmiş ve müze olarak düzenlenmiş.

Müzelere çok ilgisi olmayan biri olarak söyleyebilirim ki, 3 kere gittim yine ziyaret ederim herhalde.  Köşkün etkileyici mimarisini yanı sıra Atatürk’ün 3 gün olsa da kaldığı odaları görmek ve kendi cümlelerinin yazılı olduğu tabloları okumak insanın manevi duygusunu yükseltiyor. Tüm odaların fotoğraflarını çekmişim ama sizleri çok sıkmamak için hepsini koymayacağım, umarım ziyaret etme fırsatı yakalarsınız.

Mimari derken Rum bir mimar yapmış bu köşkü diye hatırlıyorum, yemekler soğumasın diye yemek salonundaki kalorifer içine bölüm yapılması, çatıdan gelen kar ve yağmur suların balkondan aşağı depolanarak bahçe sulamasında kullanılması gibi detayları ilk burada duymuştum.

Köşkün bahçesinde çay bahçesi vardı, hala var mı bilemiyorum ama çay getiren ufaklık bile sinirliydi, kesin havasından suyunda demiştik 🙂 Bozuk paramız yok diye 10 yaşındaki çocuktan trip yemiştik. 🙂

Ayasofya Müzesi

52 yıl sonra yeniden ibadete açılan Ayasofya, 2013’ten beri cami olarak kullanılıyor. Bugün cami olan Trabzon Ayasofya Müzesi, Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel  zamanında (1238-1263) inşa edilmiş.  Ayasofya, yüzyıllar boyunca şehri ziyarete gelen seyyah ve araştırmacıların ilgisini çekmiştir. I. Dünya Savaşı yıllarında sırasıyla depo, hastane daha sonraları yine cami olarak kullanılmıştır. 1958-1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburg Üniversitesi’nin işbirliği ile restore edilerek 1964 yılından sonra müze olarak ziyarete açılmıştır. Geç Bizans kiliselerinin güzel bir örneği olan yapı, kare haç planlıdır ve yüksek bir merkezi kubbeye sahiptir. Ayasofya’nın süslemelerinin önemli bölümünü meydana getiren fresklerde İncil’den alınmış konular canlandırılmış.

Çok güzel bir bahçeye sahip bir müze burası, yazarken dikkat ettim de burada da çay bahçesi var. Çay, Trabzon’da olmazsa olmaz sanırım 🙂 Merkezde bulunduğu için ulaşım çok rahat ve mutlaka yolunuz yakınından geçecektir.

 

Rize

Çay bahçeleriyle ve yaylalarıyla ünlü ama bizim daha detaylıca keşfedemediğimiz, 2022 yılında detaylıca gezeceğimiz (inşallah ), şimdiden merakla bir sonraki sene gezmeyi beklediğim Rize’deyiz. Bir bayram öncesi ucundan 2 3 günlüğüne kaçıp kenarından bakıp Giresun’a geri dönmüştük.

Ordu ve Giresun’dan sonra fındık tarlası yeşilin çam ağacı yeşiline döndüğü, her yerden su fışkıran harika ilçeleri ve yaylaları olan doğal güzelliği dillere destan bir coğrafyadayız. Giderek betonlaşma ve popülerliğin getirdiği yozlaşma ile karşı karşıya kaldığı bu devirde umarım en az hasarla bu süreci atlatır, en önemlisi bu sürece direnebilir. 

Mahvolan Ayder Yaylası

Başlığı böyle atmak istemezdim ama Trabzon’da bahsetmiştim. İlk lisede buraya geldiğimde tur rehber bize ‘rastgele kapı çalabilirsiniz’ demişti ve gerçekten biz iç tanımadığımız derme çatma bir yayla evinde çay içip bu harika doğa ortamının tadını çıkarmıştık. En son gezimizde ise resmen hayal kırıklığı yaşadım, o güzelim yayla evleri pansiyonlara, yayla insanı birer tüccara dönüşmüş. Bu yetmezmiş gibi tüm o yeşili mahvederek oteller zinciri, atm ler, saçma sapan şehirleşme başlamış.

Ben tabi güzel hallerini çekip koymak istedim. Böyle hatırlamak istiyorum. İnsanların piknik yapıp çöplerini yeşilin ortasına attığı halini paylaşmanın bir anlamı yok 🙁 Kısacası Aydere’e gidin tabi, merak ederseniz görün ama burası artık orijinal bir yayla değil. Popülerleştikçe betonlaşmaya doğru giden bir yerleşim biri malesef. Bunda sanırım ulaşımın da etkisi var, Ayder diğer Rize yaylalarına kıyasla yolu yakın ve kolay. 

Çamlıhemşin / Fırtına Vadisi / Ortan Köyü

Şimdi yine popüler yerlerden devam edelim ama burası hala ve ne güzel ki muhteşem. Rize’ye gelip de tek bir yer görecekseniz, vaktiniz kısıtlıysa nokta atış Çamlıhemşin olabilir. Kemer köprüler de muhteşem fotoğraflar çekip düşman çatlatmalık. 🙂

Biz de mesela burada fotoğraf çekmeyi abartmışız 🙂 Ama her biri birbirinden güzel, taaa Eskişehir’den gelmişim olsun o kadar.

?

?

İnstagram yoktu tabi o zamanlar ya da bu kadar yaygın değildi, internetten ‘Plato da Mola’ diye bir köy evi bulmuş hemen 2 gecelik yer ayırtmıştım. Burası bir Ortan Köyü’nde bir de Pokut Yaylası’nda evi var. Biz Ortan’da kalmıştık. Pokut’a çıkmamıza 2-3 km kalmıştı ki tekerleğimiz patladı. Yüksek aracımız olmasına rağmen manzara enfes olsa da yolu oldukça zorlayıcıydı. Aman yolu kolay olup doğa bozulacağına varsın zor olsun. 

Plato da mola aklınızda olsun, harika bir otantik köy evi. Kaymaklı patatesinin tadı damağımda. Hem kahvaltı hem akşam yemeği derken, üstüne bir de çay ikramı ile değmeyin keyfinize. Manzarası zaten mükemmel, aşağıya bir sürü fotoğraf koydum. Sabahın 6’sında kalkmış ama sanki saatlerce uyumuş gibiydim. İnsan burada zamanı uykuda harcamak istemiyor.

Bu masada kahvaltımızı edip akşam yemeğimizi yedik 🙂

Oda manzaramız

 

Zilkale

Kesin yapım tarihi bilinmeyen Zilkale, Fırtına Vadisinde yer alıyor. 8 burç ve 1 gözetleme kulesinden oluşuyor. Kaleye girince, kaleyi incelemek yerine bol bol manzara fotoğrafı çekeceğinize iddiaya girerim. 🙂  Tarihi  bilgi  çok sınırlı olmasına rağmen, görsel şölen yetiyor açıkçası.

 

Palovit Şelalesi

Kaçkar Dağları Milli Parkı sınırları içinde yer alan Palovit şelalesi, Rize’nin debisi en yüksek şelalelerinden biri imiş. Çamlıhemşin’e gelmişken yolunuzun üstünde yer alacak, mutlaka uğrayın, manzara seyrederken zaten nasıl yolculuk ettiğinizi anlamayacaksınız.

Çat Köy

Zilkale’den sonra yola devam ettiğimiz ve bu yol nereye gidiyor acaba diye rastgele giderken keşfettiğimiz harika bir köy Çat’tayız!

Biraz yukarı tırmanırsanız yaylaya çıkar, orijinal yayla evlerini fotoğraflayabilir, doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Bizim en zevk aldığımız gezilerden biri Çamlıhemşin gezisiydi. 

Önümüzdeki sene Rize yaylalarını ekleyip, çok merak ettiğimiz Artvin’i detaylıca keşfetmek istiyoruz. İşte asıl o zaman bu yazı tamamlanmış olacak, yine de fena yer gezmemişiz diyerek bu yazıyı oluşturmak istedim.

Kendi rotanıza, bulunduğunuz ile ve en önemlisi zaman kısıtına bağlı olarak düzenleme yapacaksınızdır elbet ama unutmayın yayla gezisi yapacaksanız yüksek araç gerekiyor. Çoluk çocuk gezecekseniz de bol yedek kıyafet ve uzun kollu giysiler mutlaka bagajda olsun. Ve en en en önemlisi lütfen doğaya şevkat ve saygıyla yaklaşalım, bulduğumuz gibi bırakalım. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir