VAN

Bu blogu yazmaya başladığımda instagramı yeni yeni kullanmaya başlamış olabiliriz. O kadar eski 🙂 Şimdi ise dakika başı sosyal medyada kim nerede takip ediyoruz. Gezileri planlarken artık google yerine ; instagram en yardımcı kaynağım. Seymen Bozaslan, Ayşeningezileri ve Seyahatgüncem benim başlıca takip ettiğim gezi bloglarından bazıları.

Bu giriş cümlelerinin Van ile ne alakası var peki diyorsanız da, şöyle açıklayayım: Seymen Bozaslan gezi kitabında Van için “Van Gölü’nün Güzel Kiracısı” diye başlık atmış. Bence o kadar uyuyor ki görünce gülümsedim. Coğrafya derslerinde Türkiye’nin en büyük gölü” diye ezbere aldığımız Van gölü gerçekten de göz kamaştırıcı ve şehir için hayat kaynağı.

Biz Van’a Elazığ’ı gezip Palu’dan sonra geldik. Edremit sahilinin ve Van kahvaltısının pek hakkını verdiğimiz söylenemez, tempo yoğun, durak çok ve yanımızda ikiz çocuklar ile görebildiğimiz kardır moduyla artık olduğu kadar dedik.

İlk durağımız mutlaka görmemiz gereken Akdamar Adası ve Kilisesi oldu. Gevaş ilçesinden  tekneler  ile  ulaşım  sağlayabilirsiniz.  Belirli  bir  saat sonra sizi getiren tekne ile geri dönebiliyorsunuz. Adaya giriş ücretli ama  müze  kart  geçerli.  Adada dinlenebilir, çay, kahve içebilirsiniz.

Adadaki kilise Keşiş Manuel tarafından yapılmış kırmızı taşlardan yapılmış ve mimarisi haç şeklinde. Efsanesi ise çok bilindik: Ermeni başkeşişin güzelleri güzeli kızı Tamar’a aşık olan civar köydeki bir çoban, her gece bu adaya yüzüyormuş, tabiki Tamar’ın fenerle ona yol göstermesi sayesinde. Bunu öğrenen keşiş, fırtınalı bir gecede elindeki fenerle sürekli yer değiştirerek çobanın gölde yorulmasını sağlamış ve çoban son nefesini “Ah Tamar” diyerek vermiş. Bunu duyan Tamar’da kendini gölün sularına bırakmış. Adanın adı da yıllar boyunca Ahtamara iken Akdamar’a dönüşmüş.

 

Van deyince akla gelen 3 şey nedir diye sorsam, gölü, kahvaltısı ve kedisi dersiniz sanırım. En azından benim için duyduğum şeyler öyleydi. Madem böyle çocukların da ilgisini çeker diye Kedi Müzesi’ne geldik. Koruma altında olan Van Kedilerini besleyenleri izledik; bizim çocuklar korktukları için yanlarına girmedi. Kaldığımız oteldeki rezervasyondaki arkadaşların önerisiyle geleneksel Van evlerine de uğradık. Dışarıdan görebildik çünkü ziyarete kapalıydı. Anladığımız kadarıyla daha yeni yeni turizme kazandırılıyor evler.
Van’da 1 gece kaldık, göl kenarında büyüüüüüük bir park vardı. Gezinin en sınack günü Van’a denk geldi. Sahile attık kendimizi. çocuklar parkta oynadı biz de çimlere yayılan kalabalığı seyrettik 🙂 Tam bir fuar alanı gibiydi. Ertesi gün kahvaltıdan sonra ilk durağımız olan Muradiye Şelalesi’ne geldik. Biz ailece şelaleleri seviyoruz ama bazılarını daha çok seviyoruz. Mersin Yerköprü Şelalesi, Erzincan Gürlevik Şelalesi, Eskişehir Gürleyik ve Van Muradiye Şelalesi gerçekten görülmeye değer.
Gezi boyunca 2 ufak çocukla gezmek çok zor; belki ergenler ile gezmek daha asap bozucudur şimdi bilemedim ama en azından onu evde bırakabilirsiniz 🙂 Biz de gezilerde orta yolu bulmaya çalışıyoruz ya sürpriz alınan bir oyuncak ya da sular, mağaralar ve oyuna çevrilen kale gezileri bir nebze destek oluyor. En kötü kontrollü abur cubur rüşvetleri ile yolumuzu buluyoruz. Van’da da göl olması ve suya girecek olmaları bir nebze hayat kurtardı.

Biz de önceden araştırıp Mollakasım sahilini not almıştık. Tam bir yazlık bölge diyebiliriz Van için. Bizim bulduğumuz halk plajı gibi bir yerdi. Kadın erkek plajı ayrıydı ama ben göle girmeyeceğim için erkekler plajına girip en köşeye çekildik. Daha sonra ailesiyle gelen de çok oldu açıkçası.

Su ise tertemizdi ama buz gibi 🙂 Benim de giresim gelmedi değil.

Çocukların keyfi oldu, yoruldu ve arabada uyumaya hazırlar, bu da bizim için bulunmaz nimet ve daha keyifli bir yolculuk demek. Bizim de gözümüz maviye doydu ve soluk aldık. Şimdi ver elini Doğubayazıt!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir