BEYPAZARI

İşten güçten sıkılmışsınız, ailenizi alıp bir haftasonu kaçamağı yapalım, hem dinlenelim hem de gezelim mi diyorsunuz? Ya sen teyzeciğim, ablacığım enişteler şöyle bir dursun kadın kadına keyifli keyifli gezecek kısa süreli bir yer mi bakıyorsun? Ya sen arkadaşım, sevdiceğini koluna takıp hem romantizm yaşamak, ucundan da turistik gezi mi planlamak istiyorsun? Tamam işte, doğru adres Beypazarı! Hem turistik, hem orijinal hem de doğallığını hiç mi hiç bozmamış.

Üniversiteyi Ankara’da okuyan bendenizin bir ara uğrak mekanı olmuştu burası. Kışın mı gelmedim, yaz okulunda mı gelmedim, benim için komşu kapısı olmuştu 🙂 Baktım 4 yıldır filan boşlamışım Beypazarı’nı, Nisan başı bir haftasonunu ayırdık buraya, restore edilmiş Beypazarı evlerinden birinde yer ayırttık ve hevesli hevesli yola koyulduk.

Aslında çok büyük olan ilçenin, turistik bölgesi küçücük. Çok zamanım yok derseniz yarım gün bile yeter. Eski yerleşim yerindeki evler, Mansur Yavaş’ın belediye başkanlığı döneminde restore edilmiş ve yerel turizme kazandırılmış.

Beypazarı demek havuç ve kuru (tereyağ, un ve su ile yapılan bir çeşit galetamsı bir şey:)) demek 🙂 Aşağıdaki heykelden de anlayacağınız üzere havucun vatanı diyebiliriz.

Biz Memişzade pansiyonda konakladık, çok tatlı,çok güleryüzlü bir işletmecisi var: Nurgül abla! Giderseniz bizden selam söyleyin 😉 2 kişi kahvaltı dahil 100 TL ödedik. Tüm pansiyonlar aynı fiyat yanılmıyorsam. İnternette araştırdığınızda Beypazarı’nda bir sürü pansiyon ve otel göreceksiniz. Seçin işte birini 🙂 Hala sobalı olan pansiyonlar vardır, daha nostaljik olabilir bence.

Beypazarı, evlerinin güzelliğinin yanında 3 tane de müzeye ev sahipliği yapıyor. Pansiyonumuzun karşısında bulunan Tarih ve Kültür müzesinden gezmeye başlayalım. Müzeleri bitirir sonra da şirin çarşısını gezeriz 😉

3 katlı, geniş bahçeli, kendine hayran bırakan bu tarihi konak, ilçenin önde gelen bir büyüğünün bağışıyla müzeye çevrilmiş (İnsan takdir ediyor, otel ya da pansiyon yapmak varken, ilçeye bağışlanması gurur duyulacak bir davranış). Müzenin girişinden biletimizi alıp müzeyi keşfetmeye başlıyoruz.

Müzede en dikkatimi çeken şey, birçok eşyanın ilçe halkı tarafından bağışlanması oldu. Yatak, yorgan, yerel kıyafetler, tüfekler ve daha bir sürü eşya sergilenirken, üzerilerinde kimler tarafından bağışlandığı not edilmiş.

Konağın her bir odasında Beypazarı düğünlerinin canlandırılması yapılmış: kız görme, kız isteme, gelin hamamı, erkek hamamı, kız tarafının erkek tarafına yemeğe gitmesi… Her odanın kapısında ayrıntılı bilgi verilmiş ve adetler, gelenekler açıklanmış. Eskiden düğünler hamamı, eğlencesi, hazırlığı derken 1 hafta sürermiş efendim. Bu müzede de gün be gün bu geleneklere tanıklık edebilirsiniz.

Şimdi de az önce gezdiğimiz müze ile aynı sokakta bulunan Türk Hamam Müzesi’ni gezeceğiz. Eskiden bu müze yoktu, hamam olarak işletiliyordu. Şu an ilk ve tek hamam müzesi olma özelliğini taşıyor. Buradan aldığınız bilet ile de Yaşayan Müze’yi ücretsiz ziyaret edeceğiz, biletleri hemen atmayın 🙂

Eskişehir’de yaşayan ve hamamlara aşina olan biri olarak (Anneannem 85 yaşında, hala hamama gitmedi mi evde yıkanmayı temizlenmekten saymaz 🙂 ) bu müzeyi çok sevdim. Hem çok orijinal olmuş, hem de bize özgü bir kültürü tanıtması açısından çok faydalı buldum.

Kurnalar işlemeli taşlar ile süslenmiş, musluklara peştemaller asılmış. Eskiden erkek hamamlarında damat tıraşı yapılırmış, o bile canlandırılmış.

Kent Müzesi’nde o kadar gelin hamamından söz ettik, burada da bu geleneğe rastladık tabii ki. İşlemeli gelin takunyalarını ve gelin bohçasını da görmeden müzeden çıkmayın derim.

Hamam Müzesi’nden çıkar çıkmaz tam karşınızda 800 yaşında ki çınarı göreceksiniz. Tarihi Alaaddin Camii’nin yapımında dikilmiş ve günümüze kadar ne mutlu ki dayanmış.

Camiinin sol tarafından Yaşayan Müze’ye doğru yürüyoruz. Sağ tarafta kalan, yerel halkın stant açtıkları yola baktığımızda daha yeni yeni stantlarını açtıklarını görüyoruz. Hava şansımıza kapalıydı, Güneşli gün de daha enerjik bir yer oluyor Beypazarı, sokaklar, caddeler daha kalabalık hale geliyor.

Yaşayan Müzesi’de Beypazarı’nın ileri gelen bir ailesi tarafından yöreye bağışlanmış. Hem evin mimarisi, yapısı hakkında bilgi alıyor hem de her odada boy gösteren farklı aktivitelerden isterseniz faydalanabiliyorsunuz.

Müze’ye, Hamam Müzesi’nde aldığımız bileti gösterip giriyoruz, atmayın demiştim 🙂 ilk girişte, merdivenleri çıkar çıkmaz eskiden kahyanın odası olan; şimdi ise tahta oyuncaklar yapılan bir oda bulunuyor. Tam konağa girecekken müzede görevli bir bayan tekerlemeler ile karşılıyor bizi. Oda oda konağı geziyoruz. Görevli kadınlar çok sempatik, meşhur Beypazarı şalvarlarını giymiş, örtülerini örtünmüş, çok sevecen karşılıyorlar bizi.

Mutfak eski eşyalar ile donatılmış, ‘aaa anneannemde bu da vardı, şu da vardı’ demekten alıkoyamadım kendimi 🙂 Çok ilginç olan bir şey ise eğer nazara inanıyorsanız, burada kurşun döktürebilirsiniz! Görevli ablanın biri sırf bu işi yapıyor.

Bu müze de yepyeni şeyler deneyebilirsiniz. Mesela ıhlamur ağacından tişörte, çantaya, fulara çeşitli şekiller ile baskı yapabilirsiniz. Ihlamur ağacı baskıya en uygun ağaç imiş. Aşağıdaki fotoğrafta da çeşitli şekiller göreceksiniz, her birinin ayrı anlamı var. Biz denemedik ama hatıra olsun diye sizler yapabilirsiniz.

Ihlamur baskının yanında bir odada da ebru sanatını icra edebilirsiniz. Alt kat aktivite katı resmen 🙂 Bir başka abla da size konağı gezdirip o dönemin alışkanlıklarını anlatacak. Çok bilgilendirici bir tanıtım yapıyorlar, çok doyurucu bir müzeydi bence.

Müzelerimiz bitti. Yurtdışında müze gezmeyi sevmiyoruz ama yerel müzeler canımız, ciğerimiz tabii ki 🙂 Kendimizi artık Beypazarı sokaklarına vurabiliriz. Sabahın daha erken saatleri ve hava da çok ılıman sayılmaz, yani bu demek oluyor ki kimseler yokken rahat rahat turlayabiliriz 🙂

Arnavut kaldırımlı, hafif eğimli sokaklarında rahat yürüyebilmek için rahat ayakkabılar giydiğinizi umuyorum ve tadını çıkarın diyorum 🙂 En iyi Beypazarı manzarası Hıdırlık Tepesi’nden seyredilir. Hele ki akşam saatlerinde Hıdırlık’a çıkıp çay içmenin keyfi ayrıdır; fakat, ne yazık ki bu gittiğimizde tepe tadilatta olduğundan sizler için fotoğraf çekemedim. Google’da görsellerden arattığınız da demek istediğimi anlayacaksınız 🙂

Artık tüm kadınların beklediği zamana geldik: çarşı, pazar ve alışveriş 🙂 Gümüş mü almak istersiniz yoksa camdan yapılmış küpeler mi? Erkekler yanlış anlamayın yahu sizler için de taze kesilmiş ev yapımı erişteler, emek emek toplanmış kekikler, kokulu kokulu tarhanalar alacağız 🙂 Ortak olarak da her dükkan da ikram edilen Beypazarı Kurusu yer, hemen gözümüzün önünde çekiliveren havuç suyu içeceğiz.

‘Didem dur kız, acıktık az bir yemek yiyelim’ derseniz buyrun Taş Mektep’e! Fiyatlar öyle uçuk kaçık değil. Meşhur yemekleri ne derseniz eğer incecik yaprak sarmaları, güveçleri ve tarhana çorbası başı çeker.

Bir diğer alternatif ise Tarihi Taş Konak. Taş Mektep’te, Tarihi Taş Konak’ta çarşının tam ortasında bulunuyor. Tercih sizlerin.

Sizler yemek yiyedurun, ben havuç suyumu içerim arkadaş 🙂 Beypazarı havuç cenneti olduğundan dolayı 2 dükkandan birinde mutlaka havuç sıkılıp şişelere depolanıyor.

Çarşısında hala, bugün unuttuğumuz zanaatlar sürüyor…

İşte aşağıda ki fotoğrafta Beypazarı Kurusu yapan bir fırın. Bazıları çok seviyor, bazıları hiç sevmiyor, bana sorarsanız olsa yerim olmasa aramam. Ama gitmişken tadına bakın. Zaten çarşıyı turlarken bile birkaç tane kesin ikram ediliyor böylelikle tadına bakıyorsunuz. Beypazarı’nda çayın yanında mutlaka ikram ediliyor, olmazsa olmaz 🙂

Çarşıyı bir aşağı bir yukarı turluyoruz. Küçücük bir yer aslında 15 dakika da çarşısı bitiyor. Yerel ürünlerin yanı sıra bir sürü dükkanda taze taze baharatlar bulabilirsiniz.

Güveç tenceresi, semaver veya otantik eşyalar satan birkaç dükkan da bulunuyor.

Çarşıyı kesen ara sokaklara da göz atmak isterseniz, buyurun gezelim 🙂 Oldukça eski dükkanlar ile birlikte birkaç yere açılmış gözlemeciler var. Çayınızı içip gözlemelerin tadına bakabilirsiniz. Hatta Vedat Milor’un geldiğinde meşhur güvecin tadına baktığı bir lokanta da bu sokak aralarının birinde yer alıyor. Aramızda gurme olanlar var ise mutlaka ziyaret etsinler.

3-4 saatte doya doya gezdik bakın Beypazarı’nı, bitti bile! Biz eşimle hem Beypazarı’nı tekrar gezmek hem de evden uzakta az dinlenmek, kafamızı dağıtmak amacıyla yatılı geldik. Şöyle gece bir çıkalım, yürüyelim dedik ve sarı ışıkla renklenmiş Beypazarı sokaklarında sessiz sakin dolaştık.

Akşam yemeği için de İnözü Vadisi’ne yemek yemeğe gittik. Arabanız var ise 10 dakika bile sürmüyor. Yan yana sıralanmış birkaç tane restoran var. Hepsi de başarılı yorumlar almış. Fırsatınız var ise gidip görün.

Her güzel günün bir sonu var malesef, Beypazarı kahvaltısı acımızı biraz dindirse de istemeye istemeye Nurgül ablayla vedalaşıp Eskişehir’e davet edip Beypazarı’ndan ayrılıyoruz.

Ufacık tefecik içi dolu turşucuk kıvamında bir yer arıyorsanız Beypazarı tam sizlik. Kuvvetlitabanları okurken gezdiniz gördünüz, kalmasanız bile belki bir Pazar günü uğrar, keyifli bir gün geçirmiş olursunuz. Benden size tüyo, her yıl Haziran’ın ilk haftasında havuç festivali yapılıyor. Belki bu tarihlerde Beypazarı’na gider festivale tanıklık edersiniz 😉

One thought on “BEYPAZARI

  1. Hazar Sagra says:

    Defalarca kez gidip gezmeme ragmen, sıkılmadan sonuna kadar okudum. Ailemi alıp tekrar Beypazarı’ni gezme karari aldim. Teşekkürler Kuvvetli Tabanlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir