FRANSA’NIN GİZLİ CENNETİ COLMAR

Çeşitli bloglardan Colmar’ın fotoğraflarını görür görmez, ‘mutlaka gitmemiz gereken yerler’ listesine Colmar’ı eklemiştim bile! Tek bir sorun vardı, yazın mı gidilmeliydi yoksa kışın mı? Renk renk çiçeklerle donatılmış evlerini ve sokaklarını görmek istiyorsak yazın, Noel zamanı ayrı bir özenle süslenmiş olan köyü ve Alsas’ı gezmek, Noel pazarlarını ziyaret etmek istiyorsak Aralık ayında gidecektik.

Biz de Aralık ayını tercih ederek yeni yıl ruhunu yaşayalım dedik. İlk Strasbourg ile geziye başlayıp rotamızı Alsas bölgesine ve Colmar’a çevirdik. Umarım bir kez de bahar aylarında gitme fırsatımız olur 🙂

Colmar, Fransa’nın doğusunda Alsace bölgesinin tam ortasında yer alıyor. Direk Colmar’a gelmek isterseniz eğer Mulhouse-Basel havalimanında inip Mulhouse’dan tren veya otobüs ile buraya gelebilirsiniz. 45 dakika mesafesi var. Bence en güzeli araba kiralayıp tüm bölgeyi baştan başa gezmek olur. Yurtdışında araba kiralama ücretleri Türkiye ile hemen hemen aynı, hele bir de önceden kiralarsanız daha ekonomik olabiliyor.

Bu şirin yer, Almanya ve Fransa arasında gitmiş gelmiş; fakat, en son Versailles Antlaşması ile tekrar Fransa’ya bırakılmış. 1940 yılında Nazi Almanyası Colmar’ı işgal etmesine rağmen çok şükür ki 5 yıl sonra tarihi dokusu bozulmadan Fransa tekrar geri almış. Tarihi bina ve yapıları ile doğal güzellik birleşince harika bir ortam çıkmış ortaya. İklimi de bağcılığa uygun olunca şarap severler için apayrı bir rota haline geliyor Colmar.

Bakalım siz sevecek misiniz ? 🙂

Arabayla Colmar’a girer girmez, Amerika’da ki özgürlük heykelinin benzerini göreceksiniz. Bu heykeli yapan heykeltraş Frederic Auguste Bartholdi meğersem Colmarlıymış 🙂 Durum böyle olunca Bartholdi’nin doğduğu ev ve müzesi Colmar’da en çok ilgi çeken yerlerden biriymiş.

Biz daha çok sokak sokak gezip kaybolmayı seven bir çift olduğumuzdan arabamızı otoparka park edip Colmar’a bir köşeden girip bölgeyi keşfetmeye başladık:)

Bu bölge de evler üçgen çatılı ve pastoral renkli, 1300’lü senelerden bugüne dek bozulmadan gelebilmişler. Birçoğu restoran ve otel olarak kullanılsa da hala ev olarak kullanılıyorlar tabi ki… Bazı evler göreceksiniz Hansel ve Gretel’de ki pastadan yapılmış evler gibi, acaba diyorum ileride  ev yaptıracak olsak bu tarz yaptırsak nasıl olur? 🙂

Ne kadar doğru bilmiyorum ama Noel ruhu ilk Alsas Bölgesi’nde doğmuş ve buradan diğer yerlere yayılmış. Strasbourg’da olduğu gibi Colmar sokakları ve evlerinin süsleri de harikaydı! Yukarıda fotoğrafta arkamda gördüğünüz evin civarında oyuncakçı dükkanının önünde bekleyen küçük çocuklar gibi uzunca bir süre kaldım sanırım 🙂

Kendimizi kalabalığa kaptırıp bir sağa bir sola hayran hayran bakarken Colmar’ın merkezi sayılabilecek en canlı bölgesine geldik. Hediyelik eşyacıların, kafelerin en bol olduğu yer burası. Bunun dışında en önemlisi ise tipik Alsas evlerinin en güzelleri bence burada yer alıyor. Yazın çiçekten görülmeyen pencereleri, Aralık ayında çeşitli süslerlerle kaplanmış.

Biz de bu evlerin arasına doğru, tabir yerindeyse dalıp elimizde sıcak şarapla kalabalığa karıştık. Bu sokağın tam köşesinde ise ‘The Pfister House’ karşımıza çıkıverdi.

Yukarıda sol alt köşede gördüğünüz ev, Colmar’ın mimari açısından Rönesans’ın ilk örneği sayılan eviymiş. 1537 yılında şapkacı L. Scherer için yapılan bu ev Eski Colmar’ın sembolü sayılıyor. Evin adı ise 1841 ve 1892 yılları arasında burada yaşayıp aynı zamanda bu binayı restore eden aileden geliyormuş.

Eee Noel zamanı olur da Noel pazarları olmaz mı? 🙂 Colmar’da da Strasbourg gibi her köşe başında pazarlar vardı. Bu kadar küçücük bir yer de her buldukları boş alana pazarları kurmuşlar, Colmar’a ayrı bir sevimlilik katmışlar. Biz de teker teker hepsini turladık tabi ki 🙂 Noel pazarının birinden çıkıp Little Venice bölgesine doğru giderken aşağıdaki fotoğrafta  göreceğiniz ‘House of Heads’ karşımıza çıktı bu sefer de 🙂

Bu ev, 1609 yılında mimar Albert Schmidt tarafından yapılmış. 3 katlı cumbalı pencerelerinde o dönem ki zengin kişilerin başlarının heykelleri var. Evin ismi de buradan geliyor zaten. 2012 yılında aslına uygun biçimde restore edilmiş.

Bu evin önündeki caddeden aşağı uzanıp sola kıvrıldığınız da ise aşağıdaki manzara karşılayacak sizi 🙂

Burası ‘The Fishmonger’s District’ yani Balıkçılar Bölgesi diye biliniyor. Eskiden balıkçılar bu bölgede yaşar ve ticaretlerini buradan yürütürlermiş. 1706 yılında bu bölgede çıkan büyük bir yangın sonrası 40’tan fazla ev zarar görmüş. 1980’li yıllarda yenileme çalışmaları yapılmış ve evler restore edilmiş. Biz poz vereceğiz diye manzarayı azıcık kapatmış olsak da evlerden gördüğünüz üzere harika bir görselliği var. Colmar’da en sevdiğim yerlerden biri oldu burası.

Suyu takip ettiğinizde ise Colmar’ın en turistik yeri olan ‘Little Venice’ yani ‘Küçük Venedik’ denilen bölgeye ulaşacaksınız.

Bölgenin adı muhtemelen köprünün etrafına sıralanan evler ve suyun üzerine kurulan restoranlardan gelmiştir diye düşünüyorum. Eskiden bu civarda şarap üreticileri, bahçivanlar ve botçular yaşıyormuş. Şimdi ise en şık otel ve restoranlar bu civarda yer alıyor. En çok fotoğraf çekilen yer burası sanırım. Biz de sıramızı bekleyip öyle fotoğraf çekebildik 🙂 Yaz aylarında tekne turları yapılabiliyormuş.

Aylak aylak gezerken artık hava kararmaya başlamıştı, biz de tekrar Noel pazarlarına dalıp bambaşka sokaklar keşfederek yürüdük, yürüdük ve yürüdük 🙂 Böyle vurguladığıma bakmayın, isterseniz Colmar’ı 2 saatte gezer, bitirirsiniz. Çok küçük bir yer, biz bir de hava kararınca ışıl ışıl halini görelim diye sakin sakin turladık Colmar’ı.

Strasbourg için de burası için de hissetiğim tek bir şey oldu: ‘bir gündüz bir de gece görülmesi gerek!’… Her yer ışıl ışıldı! Ayrılamadık desem yeridir 🙂 Hemen bu manzarayı göre bir kafeye oturup keyifle kahvelerimizi içtik. Hatta kafeye girince üşümüş olduğumuzu fark ettik 🙂

Artık ayrılma vakti gelmişti ne yazık ki… İstemeye istemeye kalkıp son gece turumuzu attık. Hava erken karardığından gece dedim ama aslında saat 17:00 filandı 🙂 Kalabalık, sokaklardan Noel pazarlarının olduğu yerlere kaymaya başlamıştı.

Little Venice’in bir de ışıltılı halini seyredip bir de yazın gelmek dileğiyle ayrıldık Colmar’dan.

Colmar çok güzel,çok orijinal bir yer… Fransa deyince akla hep Paris gelir ya (benim de ilk Paris geldiği gibi), burayı gördüğünüzde şaşkına dönüyorsunuz ‘ben neredeyim diye’. Çünkü, hiç bozulmayan dokusu, şirinliği ve özgünlüğü size gerçekten bambaşka bir yerde olduğunuzu hissettiriyor. Colmar’a gelirseniz insanların buradan neden ‘Fransa’nın gizli cenneti’ olarak bahsettiğini anlayacaksınız 🙂

Bahar aylarının birinde tekrar burada görüşmek üzere şimdilik esen kalın dostlar 🙂

Not: Haziran ayında ne yaptım ne ettim, sevgili eşimi kandırdım, yeni gezi rotasının ilk durağını buradan başlattım 🙂 Bir de bahar fotoğraflarına bakın bakalım, yalnııııııız şunu söylemeden geçemeyeceğim:

Colmar, Noel zamanı bir başkaymış dostlar! O ihtişamı, o festival kıvamındaki sokaklarını bulamadık sanki; hala çok güzel hala masal gibi ama Noel zamanı bambaşka bir yer olduğu doğruymuş. Haydi bahar fotoğraflarına da bir göz atın, ne zaman gideceğinize siz karar verin 😉

4 thoughts on “FRANSA’NIN GİZLİ CENNETİ COLMAR

  1. Merhaba
    Gezi notlarınız ve fotoğraflarınız bir harika. Çok çokk beğendim, yazılarınız devamını bekliyorum..
    NOT: İletişim kısmında size ulaşmaya çalıştım ama hata veriyor bilginiz olsun

  2. Hurnil says:

    Merhaba biz arkadas grubu olarak bu yil yeniyil da(cumartesi gidip pazartesi dönucez) gitmek istiyoruz ama bazi blogerlar kesinlikle yilbasinda gitmeyin yazmislar acaba yanlis bir tercih mi yapiyoruz şuan bir de sizin fikrinizi almak istedim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir