KIZIL ŞEHİR BOLOGNA

Sabah gözümüzü Verona’da açıp güneşi Venedik’te batırdıktan sonra ver elini Bologna diyoruz.. İtalya turu için rota çizerken Bologna’ya uğrasak mı yoksa direk Floransa’ya mı geçsek diyorduk ama Venedik’ten 1,5 saat uzaklıkta olması, en eski üniversiteyi barındırması, şu hemen hemen kimsenin ıslanmasına izin vermeyen revaklı binaları bizde merak uyandırdı. Bu özelliklerinin dışında Bologna’nın ‘Kızıl Şehir’ lakabı varmış; bu unvan, hem kiremit çatılı tuğla binalara sahip olması hem de sol görüşlü bir şehir olmasından kaynaklanıyormuş. Biz Kızıl Şehir’e hava karardığında vardığımızdan kızıllığın hakkını verdiğini sabah şehri gezerken anladık 🙂

Aylinimiz sayesinde otelimizi kolayca bulup (Aylin = navigasyonumuz), hemen hızlıca yerleşip üzerimizi değiştirip 1 aylık gecikmeyle evlilik yıldönümü yemeğimizi yiyelim dedik. Resepsiyondaki tatlı kızın yardımıyla Bologna’nın geleneksel ünlü makarnacısının (Anna Maria www.trattoriannamaria.com) adresini haritada işaretleyerek gece turuna başladık!

Otelden merkeze yürüyerek yarım saat gibi bir süre de vardık, Bologna üniversite şehri olduğundan her yerde öğrenci görmeyi hayal ediyorduk ama oldukça sakindi, belki de biz Eskişehir’e alıştığımızdan gereksiz bir beklentiye girmiş olabiliriz. Bu arada merkeze geldiğinizi revaklı binalardan anlayabilirsiniz… Şu yemeği bir yiyelim şehri tanımaya fotoğraflarla devam ederiz 🙂

page

Efendimm Anna Teyze’nin ellerine sağlık, mutfakta makarnaları taze taze kesip anında pişirerek servis ediyor. Mekan  çok sevimliydi, mekanın duvarları Anna hakkında gazete haberleri ve ünlü isimler (öyle sanıyorum) ile fotoğraflarla çevriliydi. Yalnız siz gittiğinizde sakın ‘bolonez soslu spaghetti’ istemeyin, ‘ne alaka?’ diyeceksiniz, hemen anlatıyorum 🙂 Bizdeki Batı-Doğu adaptasyon problemi İtalya’da Kuzey-Güney arasında yaşanmaktaymış, Kuzeyliler Güneylileri tembel diye yaftalarken, Güneyliler de kendilerini asıl İtalyan olduklarını düşünüp Kuzey kesimi burnu büyük diye tanımlarlarmış. Şimdi ‘eeee yani ?’ diyeceksiniz, buradaki sorun da spaghettinin güneye özgü makarna olması ve genelde Napoli’de yetişen buğdaydan yapılıyor olması…  Ben büyük heyecanla spaghetti istediğimde garson yüzünü buruşturup ‘burada spaghetti yok’ dedi, ardında da bana kıyamayıp cahilliğime verip tane tane açıkladı 🙂 Ben tagliatelle dedim, Okan tortelloni dedi ve bir de ev yapımı şarap derken garsonumuzu sinirlendirmeden siparişi tamamladık. (Ünlü bir yer olduğundan azcık pahalı olabilir: 12-13€ civarında makarnalar, bir de 2-3€ coperto (zorunlu bahşiş) var, şarapla birlikte 35€ civarında ödedik.)

Yemeğimizi de yedik, karnımız tok sırtımız pek gece turuna başladık, öğrencilerden bir iz aradık ama sanırım ya doğru yerlerde dolaşmadık ya da vize zamanıydı bilemiyorum şehir çok sakindi, Bologna’da da Verona gibi görülecek yerler hepsi bir alana toplanmış desek yanlış olmaz. Avrupa’nın en eski (1088) ve İtalya’nın en başarılı üniversitesi sayılan Bologna Üniversitesi’nin etrafını turlayıp Piazza Maggiore ve Piazza del Nettuno çevresinde fotoğraf çekip Asinelli ve Garisenda kulelerinin karşısındaki bankta oturup eğik kuleleri seyrettik.

IMG_9496 IMG_9497 kjhgft

Fotoğrafta görülen eğik iki kule (Due Torri ya da Torri degli Asinelli e Garisenda), 12.yy’da yapılmış, şehrin en zengin ailelelerinin ‘benim kulem daha uzun senin kulen daha kısa’ yarışından geriye kalan 200 kuleden ikisiymiş. Her ne kadar Pisa kulesi eğikliğiyle meşhur olsa da, İtalya’da bir çok kule eğikmiş aslında ki Garisenda kulesi buna örnek. Asinelli kulesi ise ülkenin 4. yüksek kulesiymiş. Sabah kuleye tekrar gelip 500 basamak çıkarak şehrin kırmızı manzarasını fotoğraflayacağız. 500 basamak ne ya diyip sakın çıkmamazlık etmeyin, çünkü; asıl manzarayı gördüğünüzde Bologna’ya geldiğinizi anlayacaksınız.

Ertesi sabah kahvaltımızı edip çantamı da kahvaltıdan aşırdığım yoğurtlar, kekler ve meyveler ile  depoladıktan sonra Bologna’yı bir de gündüz gözüyle gezelim dedik ve tekrar tabana kuvvet şehri keşfetmeye çıktık. Tiyatro binasını selamlayarak merkeze ulaştık.

IMG_9516lyvtfyrtd

Bu şehirdeki revaklı bina çılgınlığı sayesinde yağmurda ıslanmak imkansız olsa gerek diye düşünerek dün gece gördüğümüz yerleri bir de gündüz gezdik. İlk olarak üniversite bölgesinden başladık, Bologna Üniversitesi şehrin merkezinde bir sokağa boydan boya uzanmış fakültelerden oluşuyor yani ayrı bir kampüste ya da şehrin bir ucunda değil. Fakültelerin önünden geçerken, öğrencilere çok imrendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca gezi olaylarından dolayı Türkiye’ye verdikleri destekten dolayı da ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.

IMG_9534

fghjk

Öğrencileri ve fakülteleri geride bırakarak en bilindik ve en ünlü meydan Piazza Maggiore’ye gelip San Petronio bazilikasının merdivenlerinde oturarak meydanı izledik. 1390 yılında yapılarak şehrin piskoposuna ithaf edilen bazilika ortaçağ tuğla özellikli binaların en büyüklerinden biri sayılıyormuş. Biz de bazilikayı ziyaret ettikten sonra Neptün Çeşmesi’ne (Fontana di Nettuno) doğru ilerledik. Bazilikadan çıktıktan sonra 1 dk sola yürüyüp sağınıza baktığınızda bu ünlü çeşmeyi göreceksiniz. 1566 yılında yapılan çeşmenin fotoğrafını çekip hemen yanındaki Bologna’nın en meşhur caddesi Via dell İndipendeza’dan geçerek eğik kulelere doğru yol aldık.

IMG_9560

Ve geldik Bologna’daki son ve eşsiz aktivitemiz olan Bologna manzarası seyretmeye:) Daracık merdivenlerden soluk soluğa 500 basamak çıkarak kuleye tırmandık. İşte o zaman Bologna’nın ‘kızıl şehir’ ya da ‘kırmızı şehir’ ünvanını neden almış olduğunu daha iyi anladık. Tuğlayla örülmüş evler kıpkırmızı kiremitli çatılarıyla harika bir manzara sunuyor, eğer Bologna’ya giderseniz bu manzara seyrini yapılacak şeylerin en başına koyun, pişman olmazsınız!

IMG_9552

One thought on “KIZIL ŞEHİR BOLOGNA

  1. Alperen Kısaer says:

    Günübirlik bile olsa uğranması gereken bir şehir bolognia. Sokaklarında dolaşmak çok yoğun bir huzur veriyor insana. Kısa süreli ziyaretimde çok detaylı gezme fırsatım olmasa da Piazza Maggiore meydanında oturup etrafı izlemek ve ara sokaklardaki tarçın ve çiçek kokuları arasında dolaşmak insana çok iyi geliyor… Tren garı yakınında bulunan Parco Della Montagnola çok büyük olmasa da çok güzel bir dinlenme noktası. trenle seyahat edenlerin gar dönüşü/gidişi yarım saat yorgunluk atma ve yeşile doyması için bir alternatif…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir