ALMANYA’NIN ROMANTİK YOLU

Almanya, benim için sanayi ülkesinden itibaretti: soğuk, gri ve donuk… Göçmen filmlerinin etkisinden mi, ‘Alamanya Acı Vatan’ algısının zihinlerimize yerleşmesinden mi bilinmez, sadece çalışmak için gidilecek bir ülkeydi Almanya benim gözümde. Tatile Almanya’ya mı gitmek? Saçmalama Didem ya, bir sürü güzelim Akdeniz ülkesi varken…

Taaaaaa ki gazetenin birinin seyahat ekinde görülmesi gereken yerler listesinde Rothenburg’u görene kadar! Sonrası malum bu Rothenburg nerede? Buraya nasıl gidilir? Bu civarda başka nereler var derkeeeen meğer Rothenburg ve diğer şirin köylerin bulunduğu Romantik Yol diye bir rota varmış Almanya’da! Hem de Yemyeşil Bavyera Bölgesi’nde…

Romantik yol için bir kesim Almanya’nın çok akıllı bir turizm pazarlaması olduğunu söylese de (özellikle savaş sonrası), gidip görmüş biri olarak yarı ahşap, üçgen çatılı evleri ile Ortaçağ izlerinin günümüze taşınmasına hayran kaldım. Füssen’den Würzburg’a muhteşem şatolar, kuleler, evler ile görülmesi gereken bir rota!  Surlar içerisine konumlanmış, nöbetçi kuleleri aşarak gireceğiniz kasabaları keşfetmeniz gerek! Google’da araştırma yaptığınızda bu 410 km’lik rotanın ayrıntılı haritasına ulaşmanız mümkün. Araba da kiraladıysanız eğer çok rahat edersiniz. Zamanınıza göre tüm rotayı gezebilir ya da zamanı kısıtlı biz gibi özet de geçebilirsiniz:)

Benim çeşitli bloglardan fikir almam ve tur şirketlerinin rotalarını incelemem sonucu, listemize sırasıyla Füssen, Neuschwanstein Schloss (Meşhur Neuschwanstein Şatosu), Landsberg am Lech, Nördlingen, Dinkelsbühl, Rothenburg ob der Tauber ve Würzburg eklenmiş oldu.

Füssen

Bodensee Gölü yazısında okumuşsunuzdur (Okumadıysanız hatırım için  okuyun 🙂 ) en son şirin Lindau’yu gezmiş ve akşama doğru Lindau’ya 1 saat 10 dakika uzaklıkta ki Füssen’e gelmiştik. İşte şimdi buradan başlayalım:

Biz bu güzelim Romantik Rotaya güneyden başlamış olduk. Füssen’e gelip pansiyonumuza yerleştikten sonra hemen yola çıktık ve 10 dakika uzaklıkta bulunan Neuschwanstein Şatosu’nu görmeye gittik.

Neuschwanstein Schloss, Ludwig tarafından 1869 yılında yaptırılmaya başlanmış ve 1886’da oturulabilecek duruma getirilmiş; fakat kral sadece 11 gün bu şatoda kalabilmiş, maalesef vefat etmiş. Koskoca şatodan sadece bu bilgi mi aklında kaldı diyeceksiniz ama insan bu görkemli yeri görünce keşke sefasını sürseymiş diyor doğrusu 🙂 Bunun dışında birçok film için kullanılan bu şato, Disneyland’da ki Uyuyan Güzel Kalesine de esin kaynağı olmuş. Biz ne yazık ki geciktiğimiz için içerisine giremedik 🙁 Akşam 17:00 olmadan şatoda olmanızı öneririm.

Şato’ya giden yolda ise tamamen doğa ile başbaşasınız. Ormanın içinden tepeye tırmanıyorsunuz, sol taraf uçurum, sağ tarafta dağlarda sular akıyor, güzel bir yürüyüş yapmış olacaksınız, az tırmanarak tabi ki 😉 Olsun, bizler kuvvetli tabanlarız! Faytonlar ile ulaşım sağlanabiliyor bu arada, ama siz hem hayvanlara işkence etmeyin hem de tembellik etmeyin 🙂

Bu arada burada en üzüldüğüm şey Marienbrücke’nin (Şatonun en güzel fotoğraflarının çekildiği köprü) tadilatta olmasıydı. Umarım siz gittiğiniz de açılmış olur, fotoğraflarınızı çektirir beni orta yerimden çatlatırsınız. Son olarak karşı tepede de Hohenschwangau Şatosu’nu göreceksiniz ama biz sadece Neuschwanstein’ı görmek ile yetindik.

Ludwig ağzının tadını biliyormuş dostlar, rahmetli tepeye kurdurmuş şatosunu, arka taraf Alpsee manzaralı, ön taraf yemyeşil vadi ve Forggensee manzaralı miss… Füssen zaten göller arasında harika bir bölgede yer alıyor. Vaktiniz var ise WeiBensee, Hopfensee, Forggensee ve Alpsee göllerinde keyif yapabilirsiniz. Alpsee, şatodan inince karşınıza çıkıyor. Bir tane de müze var, burada dinlenebilir, kahve keyfi yapabilirsiniz ya da Alpsee yanında marketten aldığınız şeyleri yiyip içebilirsiniz biz gibi 🙂

Harika çiftlik evlerinin ve Milka ineklerinin arasında Füssen’e geri dönüp akşamın son saatlerinde bu minnak yeri keşfedelim diyoruz; çünkü sabah kalkar kalkmaz rotada yer alan diğer yerlerini gezeceğiz 😉 Şatolara ev sahipliği yapmasıyla Romantik Yol üzerinde önemli bir durak halini almış, Avusturya sınırına da çok yakın 😉

Pansiyonumuz Alt Stadt (Eski Şehir)’e çıkan caddeye çok yakındı. Yürüyerek 10 dakikada eski meydandaydık. Tek sıkıntı akşam 18:00’den sonra yemek yiyecek bulmak oldukça zor, hazırlıklı olun 🙂 Karnımız tok, sıkıntı yok diyorsanız gelin Füssen sokaklarına göz atalım.

Ortaçağ kültürü burada da hakim, evler daha soft renkli ve çok uyumlu, ah bir de şu geleneksel Bavyera Elbisesi dükkanları var, görmeniz lazım… Özellikle Füssen’de bu cici dükkanlardan çok vardı. Füssen akşam 18:00 civarı olmasına rağmen oldukça sakindi. Şu Türkiye’de ki tatil kültürüyle kıyalamamak lazım ama bizde olsa gece yarılarına kadar kalabalık olur sokaklar. İyi mi kötü mü tartışılır tabi ki.

Füssen sokaklarını bitirip keyif yapmanın vakti gelmişti, çünküüüü; yarın uzuuun bir yolumuz var!

Landsberg am Lech

Landsberg am lech, Nördlingen ile Füssen’in tam ortasında kalıyor. Biz de Nördlingen’e giderken bir yer daha görmüş oluruz diyerek uğradık. İsmini Lech Irmağı’ndan aldığını ve ‘Landsberg on the river Lech’ anlamında olduğunu belirteyim.

Meydanını gezip bir tur attıktan sonra meşhur ırmağının kenarında fotoğraf çektirip Landsberg’de ki molamızı bitirmiş olduk.

Güneşli bir yer olmasıyla meşhur olmasının yanı sıra, nehre de ufak bir şelale havası katmışlar 🙂 Vaktiniz var ise uğrayabilirsiniz, çok vakit alacak bir yer değil 😉

Nördlingen

Landsberg’den yola çıktıktan 1 saat sonra Nördlingen’deydik. Burası en merak ettiğim yerlerden biriydi; çünkü, daha önce meteorun düştüğü bölgede kurulan bir kasaba gezmemiştim! Evet doğru duydunuz, milyonlarca yıl önce bu bölgeye göktaşı düşmüş. Hatta Amerikalı astronotlar uzaya çıkmadan gelip burada teknik eğitim almışlar.

Astronomi özelliğinin yanı sıra Nördlingen, Almanya’nın kale surları içerisinde yer alan 3 kasabasından biri. Diğerleri ise birazdan gezeceğimiz Dinkelsbühl ve Rothenburg 🙂 4 Kuleden birinden geçiş yaptığınız zaman bu minik şehrin içinde buluyorsunuz kendinizi. Biz Reimlinger Tor’dan giriş yaptık.

 Nördlingen’in krokisine bakmak ister misiniz? Bakınız aşağıda:

Bu arada kulelerden giriş yapar yapmaz, surlara tırmanabilir ve 360 derecelik turunuzu surlarda yürüyerek tamamlayabilirsiniz. Açıkçası bizim çok zamanımız olmadığı için sokakları turlayıp manzarayı seyretmek için St. Georg’s Church’a tırmandık. Bu kilise 1505 yılında tamamlanmış ve Güney Almanya’nın en büyük ve en güzel Gotik tarzı kiliselerinden sayılıyormuş.

Evet şimdi sıra Nördlingen’de en zevk aldığımız yere, manzara seyretmeye geldi 🙂 Buraya gelirseniz ve kısıtlı vaktiniz var ise tek önereceğim şey kiliseye çıkmanız ve manzarayı seyretmeniz olacak. Çatıların ahengi, 360 derecelik uyum, kasabayı çevreleyen surlar… Bu dediklerimizi en iyi bu manzarayı görünce anlayacaksınız.

Açıkçası sokaklarda dolaşırken ‘bu rotada her yer birbirine mi benziyor acaba’ korkusu sardı bizi. Evet hepsi sevimli güzel ama sanırım şaşırmak da istedik bir süre sonra. Bizimki de gezgin ukalalığı işte bakmayın 🙂 Sonraaaa Nördlingen manzarası bu düşüncemizden dolayı utandırdı bizi 😉

Dinkelsbühl

Dinkelsbühl, Romantik Yol’un kuzey tarafında yer alan en çok turist çeken kasabalarından biri; benim de bloglardan adını çok duyduğum yerlerden biriydi, hemen ekledim listeye. İyi ki de eklemişim 🙂 Birçok sanat tarihçisine göre, bu kasaba Almanya’nın en iyi korunmuş Ortaçağ kasabası imiş. Madem durum böyle, Nördlingen’den 30 dakika uzaklıkta olan bu kasabaya varır varmaz, girişindeki Turizm Danışma’dan harita edinip hemen  başlıyoruz gezmeye 🙂

Bir kere evler harikaaaa ! Bazı önemli evlerin haritada açıklamasını bulacaksınız. Haritada ay ay önemli festival tarihleri de var. Aralık ayı zaten Noel zamanı, Eylül’de mesela tarihi şehir festivali varmış. Eski meydanda geleneksel ürünler filan satılıyormuş. Temmuz’da Kinderzeche festivali varmış. Geleneksel kıyafet giyen çocukların geçit töreni düzenleniyor ve çeşitli etkinlikler yer alıyormuş bu festivalde. Bunun gibi her ay mutlaka bir etkinlik var, Biz bir etkinliğe denk gelemedik malesef, bakalım sizin payınıza ne düşecek? 🙂

Hangi evi daha çok beğendiğime bir türlü karar veremedim ama evlerin düzeni beni benden aldı, sadece sokaklarda daha az araba olmasını dilerdim.

Turistik haritaya belli bir noktaya kadar uyup bir süre sonra gözümüze güzel görünen sokaklara girip çıkmaya başladık. Almanya’nın çoğu kişinin hafızasında yer eden gri ve puslu havası sanırım Bavyera için geçerli değil ya da bizim şansımıza güneşli bir Haziran haftasına denk geldik 🙂

Dinkelsbühl’de sevimli sokaklarda gezebilir, ana meydanında kahve keyfi yapabilirsiniz, biz yemeği burada yesek mi dedik ama Rothenburg’a bıraktık yemek keyfini.

Sevimli sokakları ve tarihi meydanının yanı sıra Dinkelsbühl’ün yemyeşil bir parkı da var dinlenebileceğiniz 😉 Haydi biraz dinlenin sırada 35 dakika uzaklıkta ki Rothenburg var 🙂

Rothenburg ob der Tauber

Rothenburg, Tauber vadisine kurulmuş ve coğrafik konumunun avantajıyla zaman içerisinde ticaretin merkezi haline gelmiş. 1945 yılında kasaba bombalanmış ve kasabanın doğusu hasar görmüş olsa da sadece Almanya değil, birçok yerden gelen finansal destek ile restore edilmiş.

Turistik haritada şu cümleyi okuyacaksınız: ‘Romantik ama Gerçek!’. Yüzde yüz katılıyorum. Rothenburg’u çok güzel özetlemişler bence, bir sürü orijinal, sevimli evleri ve Ortaçağ’dan kalma yapılarıyla hem romantik hem de tarihi bir yer burası. Bunun yanı sıra Christmas Müzesi olsun, Ortaçağ İşkence Müzesi olsun zamanınızı dolu dolu geçireceğiniz bir yer burası! Ufacık tefecik içi dolu fıçıcık yani 🙂 Didem bir sus da gezelim artık diyorsanız buyurun başlayalım 🙂

Öncelikle arabamızı park ettik, Nördlingen ve Dinkelsbühl gibi surlardan giriş yaptık Rothenburg’a. Karnımızı İtalyan bir restoranda doyurup keşfe koyulduk. Dakika bir gol bir aşağıdaki sokağa çıktı yolumuz 🙂

Marktplatz’da bulunan Turizm Danışma’dan haritanızı alıp dışarı çıkın ve The Town Hall’ın tadını çıkarın. Bir kafeye oturmak yerine meydanda oturan gençlerin yanına ilişin bence ve meydanı seyredin 🙂

Evler, levhalar, çiçeklerle süslenmiş tarihi çeşmeler derken nereye bakacağımı şaşırdım desem yalan olmaz 🙂

Markt-Platz’dan kendinizi aşağıya doğru bırakın ve Schmiedgasse’de yürüyün. 5 dakika sonra Rothenburg’un simgesi, en çok fotoğraflanan yer Plönlein/ Siebers Tower’da bulacaksınız kendinizi 🙂

1300’lü yıllardan kalma bu kulenin önünde fotoğraf çektirmek için sıra bekleyeceksiniz bizden söylemesi…

Şu meşhur ‘Ölmeden Görülecek Yerler’, ‘En Güzel Kasabalar’ gibi facebook listelerinde yer alan aşağıdaki sahneyi canlı kanlı görmüş olmanın mutluluğuyla ara sokakları gezmeye başlıyoruz şimdi de 😉

Bu arada Tauber Vadisi tam bir üzüm cenneti, bu da şarap severler için ayrı bir rota oluşturuyor. Özellikle beyaz şarap sevenlerin dikkatine 🙂

Siebers Tower’da fotoğraflarımızı çektik, tekrar Markt-Platz’a ilerledik, oradan da Ortaçağ kokan sokaklara doğru yol aldık.

Aşağıdaki fotoğraf son anda keşfettiğimiz, Rothenburg’un en eski kulesi sayılan Markus Tower’dan… 1200’li yıllardan günümüze ulaşmış. Bu fotoğrafı çektikten sonra 1 gece de olsa burada kalmak istedim açıkçası. Rothenburg’un açıkçası bir gece halini bir de Christmas zamanını çok görmek isterdim.

Rothenburg’dan istemeye istemeye ayrıldık. Romantik Yol’un kalbi bence burası. Rothenburg’u rotanızın en başına koyun derim.

Würzburg

Rothenburg’dan yola çıktık ve 45 dakika sonra Würzburg’da hostelimize yerleşmiştik. Araba kiralamak bu rota için büyük kolaylık tekrar belirteyim 😉

Würzburg bana biraz donuk bir şehir geldi yani nasıl anlatayım kendine has bir ruhu yokmuş gibi… Elimizde harita nereye doğru gideceğimizi düşünürken, yanımıza yaklaşıp tek kelime İngilizce bilmeden yardım etmeye çalışan Alman teyzemize de burada selam gönderiyorum ve sırf onun hatırına Würzburg hakkında kötü yorum yapmıyorum 🙂

Würzburg da görülecek her yerin bir arada toplandığı şehirlerden. 14. yy’dan kalma kırmızı Gotik kilise – Marienkapelle-, ve Alte Mainbrücke birbirine çok yakın. Kilisenin altına dizilmiş dükkanlar bizi biraz şaşırtsa da, şu meşhur köprüye gelince tüm günün yorgunluğunu atıyoruz.

Burada en popüler aktivite köprünün başından şaraplarınızı alıp köprüye yayılmak, şansımıza bir müzik grubuna denk geldik ve uzunca bir süre keyif yaptık. Şehrin en canlı yeri bu köprü ve çevresi olabilir bence 🙂

Köprüde yürüyüp etrafı izledik biraz, sadece köprüye değil Main nehrinin etrafına da yayılmıştı insanlar. İşte bu an azıcık sevdim seni Würzburg ama hala grisin benim için 🙂 Belli bir saatten sonra Ortaçağ kıyafeti giymiş insanların peşine takılıp hikayeler eşliğinde şehri gezebilirsiniz aklınızda olsun 😉 Bu gelenek Rothenburg’da da var, senelerce aynı adam akşam belli bir saatte kasabayı gezdirip çeşitli hikayelerle kasabayı tanıtıyor 🙂

Acıktınız mı peki? Marienkapelle’in hemen arkasında geleneksel Bavyera kıyafetleriyle servis yapılan bira bahçesi var, çok da lezzetli etleri var, aklınızda olsun 😉

Romantik Yolu burada noktaladık biz. Vaktimiz yetmez ise Würzburg’u bir de sabah gezeriz demiştik ama bu köprü sefası yetti bize, sabah direk Bamberg’e hareket ettik. Romantik rota araştırdığınızda göreceksiniz onlarca köy ve kasabadan oluşuyor; biz 1,5 güne bu kadarcık sığdırabildik. Birkaç notum var, aklınızın bir kenarında dursun:

  • Neuschwanstein Şatosu’nu ve Rothenburg’u es geçmeyin derim.
  • Araba kullanmak çok kolay, kiralayabiliyorsanız tereddüt etmeyin ama navigasyonunuz olsun.
  • Genellikle akşam 18:00’den sonra yemek servisi veren – çok ilginç –  yerler bulmak çok zor ya da bize denk gelmedi dikkat edin 🙂
  • Pazar günleri marketler kapalı.
  • Almanlar inanılmaz güler yüzlü ve yardımsever.
  • Bavyera harika bir bölge, yemyeşil…
  • Ve Japonlar her yerde!

One thought on “ALMANYA’NIN ROMANTİK YOLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir