Yolunuz Batı Karadeniz civarına düştü ve tadı damağınızda kalan bir gezi yapmak istiyorsunuz; o halde Amasya’ya hoşgeldiniz! Bu ufacık ama fonksiyonlu şehir beni çok şaşırttı, beklentimin düşük olmasını hissetmişçesine beni utandırdı baştan söyleyeyim 🙂 Amasya denilince aklıma sadece Yeşilırmak kenarına sıralanmış beyaz konaklar geliyordu; fakat tarihini öğrendikçe, müzelerini, medresesini ve zamana direnmiş konaklarını gezdikçe neden ‘Şehzadeler Şehri’ denmiş daha da iyi anladım.
İpek Yolu üzerinde ve Yeşilırmak havzasına hakim olan bu tarihi şehir, şehzadelerin eğitimlerini gerçekleştirip devlet başkanlığı yaptığı birkaç şehirden birisi (bunu tarih kitaplarından hatırlıyoruz zaten 🙂 ) Ayrıca Atatürk’ün 1919 yılında Kurtuluş Savaşı’nda seslendirilen tamimin kaleme aldığı şehir de Amasya imiş. Bu sebeple hem tarihi hem de ticari bir önemi olduğu yadsınamaz.
Biz Amasya’ya gece 23.00’e doğru vardık, gece manzarası seyreder, bu geceyi burada geçirir sabah tekrar gündüz gözüyle şehri gezer, yolumuza devam ederiz diye plan yaptık. Gece iner inmez Yeşilırmak’ın kenarına sıralanmış evleri ve ışıklandırmalarını görünce bildiğiniz gözlerimiz kamaştı. Işıklandırma sayesinde çok güzel görsel atmosfer yakalanmış. Amasya’ya dair ilk önerim şu olacak: mutlaka gece ışıklandırılmış Yeşilırmak’ın yanında yürüyün ve bol bol fotoğraf çekin 😉
Biz tepeye çıkıp şehrin kuşbakışı fotoğrafını çekelim diye düşündük. Arabayla Ali Kaya restorana doğru tırmandık (şehrin tepeden en iyi fotoğraflarının burada çekildiğini duymuştum). Zaten coğrafi açıdan da çok güzel bir görüntü görüyorsunuz: 2 tepenin eteklerine arasına kurulmuş bir şehir… Güya efsane bu ya Ferhat Şirin’e ulaşmak için bu tepeleri aşmış gelmiş…
Birkaç fotoğraf çekelim derken bir baktık ki ışıklandırma söndü 🙁 Hevesim azcık kırılmış olsa da ‘elimizdeki ile yetineceğiz’ diyerek ırmak kenarına geri döndük.
Irmak kenarında yürüyüş yaparken fark ettik ki, herkes dışarıdaydı (gece 00.00 suları). Hani geç oldu kimseler yok filan dersiniz ya burası için bu durum geçerli değildi. Irmak kenarındaki banklarda, merdivenlerde gençler oturuyordu, kafeler hala açıktı yani demem o ki gayet canlı bir şehir 🙂
Irmakta nargileci, balık ekmekçi ve bir de tarihe uygun, olmazsa olmaz şehzade kayığı vardı 🙂
Gece konakların önünde boylu boyunca turumuzu atıp bookingden ayırttığımız otele giriş yaptık, yalnız otel fiyatları bence yüksek, Amasya’yı gezerken fark ettim ki öğretmenevi var, benim aklıma gelmemişti ama eğer yer varsa öğretmenevinden yer ayırtın otellere fazla para vermeyin derim 😉
Sabah erkenden kalkıp sıkı bir kahvaltı edip çıktık dışarı. Sokak aralarına dala çıka beğendiğimiz her yerde fotoğraf çektik durduk. Tepelerde kaya mezarları, en yüksekte Amasya Kalesi ve hemen hemen her sokakta yer alan kubbeli yapılar şehrin ne kadar eskiye dayandığını ispatlıyor aslında.
En eski ve orijinal evleri nehrin kenarında konumlanmış durumda. Evlerin kapıları, pencereleri, bahçeleri hala eskiyi yansıtmakta ya da ne mutlu ki gerçeğe uyumlu olarak restore edilmiş.
Amasya’da her yeri yürüyerek gezebilir, bir tek kaleye giderseniz arabaya ihtiyaç duyarsınız. Açıkçası biz kaleye gitmedik, belki başka sefere…
Nehrin hemen karşı kıyısında yer alan II.Beyazıd Külliyesi’ni göreceksiniz, 1485’li yıllarda yapımına başlanmış, camisi, şadırvanı ve medresesi ile görülmeye değer bir tarihi alan. Medrese şu an kütüphane olarak kullanılıyor, biz de içerisini gezdik harika bir çalışma, okuma ve araştırma ortamı oluşturulmuş, çok takdir edilesi…
II.Beyazıd’ın şehri ne kadar sevdiğini ve şehre önem verdiğini bu külliyeden anlayabiliriz bence. Camisini, şadırvanı ve medresesi incelikle inşa edilmiş ve günümüze kadar ne mutlu ki ulaşmış, hele ki külliye bahçesinde ki tarihe tanıklık eden çınar ağacı bile büyük incelikle korunmuş, gölgesinde soluklanmak isteyenlere misafirperverliğini eksik etmemiş.
Cami ise depremlerde hasar görse de orijinal yapısını korumuş, şadırvan ve çınar ağacı ile yaşıtmış. Caminin duvarında ‘vav’ harfini göreceksiniz, bu harf aslında birçok şeye atıfta bulunmaktaymış. Camimin hemen karşısındaki panoda çok güzel açıklanmış, ben de sizlere özet geçeyim: öncelikle Allah’ın ‘Vahid’ ismini yani birliğini simgeliyor. Bunun yanı sıra bazı görev ve sorumluluklar bu harf ile başlamakta: vezir, vali, vekil, valide, vasiyet, vakit vs. Benim için en ilginci ise şekli itibariyle insanın anne rahmindeki şekline benzemesi ve bu sebeple merhamet ve tevazu halini simgelemesi oldu.
Şadırvan ise caminin ayrılmaz parçası; fakat, kubbesinin el işçiliği bambaşka güzel bence. İç kenarlarına Amasya resmedilmiş ve güvercinlerin uğrak yeri olduğu belli.
Şimdi de sırada Okan’ın en sevdiği müze var: Minyatür Amasya Müzesi. 2010’da hizmete açılan bu müze külliyenin içinde yer alıyor, 2-3 TL gibi bir ücret ödeyerek girebilirsiniz ki girin görün bence; çünkü, çok orijinal bir fikir. Bugüne kadar başka bir yerde görmedik en azından. 1914 yılında çekilen bir fotoğraftan esinlenilerek yapılmış. Amasya’nın gündelik hayatı anlatılırken; şehrin hem gecesine hem gündüzüne tanıklık edebilirsiniz. Türkçe ve İngilizce sunumları da var. Ayrıca gişede ki beyefendi çok yardımseverdi, gezilecek yerleri detaylarına kadar belirtip ‘Amasya elması yerine Niğde elması almayın’ sakın diyerek de uyardı bizi sağolsun 🙂
Bir Okan’ın bir benim favorilerimizden gideceksem eğer, Amasya’da hayran olduğum konağın fotoğrafını koymasam olmaz 🙂 Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz konağa bayılmış bulunmaktayım! Balkonunda, Yeşilırmak’a doğru ne güzel kahve keyfi yapılıyordur kimbilir.
Müzeden çıktıktan sonra fotoğraf çeke çeke ilerledik, Tepe de MÖ. 3.yy’da Pontus kralları zamanında inşa edilen Kaya Mezarları ile birlikte konaklar harika gözüküyordu. Kaya Mezarlarını da vaktiniz var ise patika yolu takip edip görebilirsiniz.
Konakların çoğu Osmanlı mimarisini temsil etmekle birlikte bunlardan en eskisi ve en ünlüsü ‘Hazeranlar Konağı’ sayılıyor. Şu an üst katları müze ev, bodrum katı ise galeri olarak kullanılmaktaymış.
‘Şehzadeler Şehri’ denmiş o kadar, haliyle bu şehirde görev yapan şehzadelerin heykellerini Yeşilırmak kenarında göreceksiniz.
Yeşilırmak üzerinde 3-4 tane köprü var, her birinde fotoğraf çektirdiğimiz doğrudur 🙂 Bir tanesi hemen ‘Amasya Şehzadeler Müzesi’ne çıkıyor. Müzekart geçerli değil ama ücretler çok makul. Biz de ziyaret edelim dedik. Yalnız çok beğendiğim söylenemez, hep bizim belediye başkanımız Yılmaz Büyükerşen’in balmumu müzesi yüzünden, herhalde beklentim çok yüksekti, bilemiyorum artık.
Şehzadeler Müzesi’nin dekoru ve konağın eskiye duyarlı dekore edilmesi çok hoştu ama nedense heykellerin hepsi aynı gözüktü gözüme, belki de ondan fark yaratmadı bende. Yine de böyle bir müze olması çok güzel bir şey. Konak da çok güzel, gitmişken görün.
Müzeden sonra ara sokaklara dalıp hediyelik eşyalara baktık. Güleryüzlü bir esnafı var. Ara sokakta ki evlerin çoğu ya pansiyon ya otele dönüştürülmüş. Nehrin kaya mezarlarına doğru olan bölgesi için tamamen turistik bölge demiş olsam yanlış olmaz sanırım.
Hızlı bir turla (gece 2 saat + gündüz 3 saat – çınar ağacının altında oturduğumuz süre de dahil tabi 🙂 ) Amasya turunu tamamlayıp Borabay Gölü’ne doğru yol koyulduk. 45 dakika yol gittikten sonra göle ulaştık. Taşova ilçesine 4-5 km kala kuzeye dönerek ağaçların içinden ilerleyerek göle varabilirsiniz.
Gölün üst kısmında piknik masaları ve mangal yapacak yerler var, tam göl kenarında ise birbirinden sevimli bungalov evler var. Birkaç gün kalıp kafa dinlemek için çok iyi fikir bence.
En yakın zamanda böyle bir yerde kalma sözünü Okan’dan kaptıktan sonra mutlu aile tablosu fotoğrafımızı da çektik 🙂 Batı Karadeniz tarafındaysanız Borabay Gölü’ne uğrayın ki zamanınız var ise bir tam gün piknik yapabilirsiniz bence.
Amasya turu hızlı ama dolu dolu geçti. Sizin de şehre yolunuz düşer ise konakları, müzeleri, külliyeyi, darüşşifayı ziyaret etmeden; Yeşilırmak kenarında gece yürümeden, Amasya elması yemeden (2 senede bir yetişirmiş umarım şansınıza denk gelir) Amasya’dan ayrılmayın. Tabi favori konağınızı seçmeyi de unutmayın 😉