BASEL

Merhabalar, puslu bir Aralık gününde Basel’deyiz! Ya da Basel, Aralık ayında hep puslu bakın o da olabilir 🙂 Niyetimiz Alsas Bölgesi’ni gezip uslu uslu evimize dönmekti; fakat, Basel öyle güzel bir lokasyonda ki Almanya sınırına da Fransa sınırına da çok yakın. Strasbourg ve Colmar gezimiz sırasında baktık ki yarım gün Basel’e ayırabileceğiz, gezebildiğimiz kadar gezelim düşüncesiyle geldik.

Basel, İsviçre’nin sanayi şehri olarak anılıyor, bunun sebebi, kimya sanayisinin güçlü örneklerinden Novartis ve Roche merkezleri bu şehirde yer alması… Şehir ülkenin 3. büyük şehri amaaaaa kişi başına düşen yüksek gelir sebebiyle de en zengin şehri aynı zamanda. Şehir yarım günde mali bakımdan ocağımıza incir ağacı dikti ama sonradan öğrendiğime göre kendileri de haftasonları Almanya’ya geçip oradaki marketlerden alışveriş yapıyorlarmış! Sırf bu yüzden bazı ürünlere kota getirilmiş, hani kişi başına düşen geliriniz yüksekti kardeşler ne oldu? Ayıptır yav 🙂

Ya biz napalım Baselciğim? Üç kuruş paramızı çevirdik Euro’ya geldik, sen yok Euro olmaz dedin, İsviçre Frangı çıkardın başımıza (Euro’dan da pahalı bir parası var!), paramız kuş kadar kaldı 🙂 Yarım günlük turumuzda park ücreti (10 İsviçre Frangı), 1 adet magnet (koleksiyonumuz var almazsam olmaz, 8 İsviçre Frangı), sıcak şarap keyfi (12 İsviçre Frangı) ve McDonald’s uyduruk bir mönü (2 kişi 24 İsviçre Frangı) harcadık, TL’ye çevirmeye gönlümüz el vermedi 🙂 (Bizim gittiğimiz dönem İsviçre’nin para birimi TL’nin 4 katı olduğunu düşünün ) ‘Ücretsiz park yeri bulamadınız mı?’ derseniz eğer tam park edelim mi ne yapalım derken, Türk bir amcamız (Türkler her yerde) İsviçre’de kuralların çok sert olduğunu, Almanya’da olsa neyse de burada cezaların çok yüklü olduğunu söyleyip bizi uyarınca kendimizi garantiye aldık.

Eeeee haydi az vaktimiz var zaten bir an önce gezmeye başlayalım 🙂

Ren Nehri üzerinde yer alan Basel, Büyük Basel (Gross Basel) ve Küçük Basel (Klein Basel) olmak üzere 2’ye ayrılıyor. Tarihi yerler genelde Büyük Basel’de yer alırken; eğlence hayatı Küçük Basel’de daha hareketli imiş. Ren Nehri’nin üzerinde 5 tane köprü yer alıyor, biz de 2 tanesini görebildik. Nehrin etrafında bitişik ve renkli panjurlu evler hemen dikkatimi çekti, bu puslu günde bile sevimli bir hava katıyorlar şehre 🙂

Geldikten sonra öğrendiğime göre Mittlere Rhienbrücke’den (Orta Ren Köprüsü) kesin geçmişiz 🙂 Birinin üzerinde anahtarların asıldığı, çatısı mozaikli küçük bir kule, diğerinde de Ren Nehri’ni seyre dalan kadın heykeli vardı. Bu köprülerin birinden geçer geçmez bayraklarından anladığım üzere resmi binaların olduğu bir yerden geçtik ve Basel Münster’e ulaştık.

Kırmızı kum taşından yapılmış bu katedral Gotik kuleleriyle, Ren Nehrinin kıyısında taaaa 12. yy’da yerini almış hala ziyaretçilerini ağırlıyor. İçerinde biraz gezindikten sonra Ren Nehrinin manzarasına doğru keyif yapabilir, hayallere dalabilirsiniz, bunların hepsi serbest 🙂 Bu arada katedralin bulunduğu bölge Basel’in ortaçağ şehir merkezi sayılıyor.

Manzaraya karşı biraz oturduktan ve yazın nehirde yüzen Basellileri hayal ettikten sonra (Yazın serinlemek için nehirde yüzen insanları görürseniz şaşırmayın diye okumuştum; kendilerini akıntıya bırakıp nehrin tadını çıkarıyorlarmış) Münster’in meydanına doğru yürüyelim dedik, katedralin köşesini dönmemle sevindirik oldum! Aylardan Aralık olabilir, bu sebeple Basel puslu olabilir ama yeni yıl ruhu onu da sarmış besbelli! 🙂 Yeni yıl için süslenen çam ağacını arkama aldığım gibi şımarmak hakkımdır dedim ve bir sürü fotoğraf çektirdim 🙂

Mütevazi Christmas marketine de uğrayıp sıcak şarapları bir güzel içtik; bu arada yanımızda hep Euro vardı; kabul ediyorlar ama kendilerince kur oluşturmuşlar paranın üstünü ona göre alıyorsunuz, haberiniz ola 😉 Kavgada yumruk aranmaz derler, gitmişiz bir kere tadını çıkaralım değil mi ? 🙂

Keyif molalarını kısıtlı zamandan dolayı azıcık kısıp olabildiğince hızlı, diğer görülecek yerlere doğru yola koyulduk. Bu arada Nietzche üniversiteyi bu şehirde okumuş, vaktiniz varsa bu eski üniversiteyi görebilirsiniz, biz es geçmek zorunda kaldık. Ayrıca İsviçre’nin en büyük sanat koleksiyonunun bulunduğu Kunstmuseum’u (Sanat Müzesi) atlamak zorunda kaldık 🙁 Şunu da belirteyim ki Basel’de 40’tan fazla müze var imiş ve her yıl sanat fuarı düzenleniyormuş. İlginizi çeker ise araştırıp fuar tarihinde de şehre gelebilirsiniz 😉

Münster’den nehri sağımıza alıp aşağı ilerledik ve sola doğru devam ettik. Hareketlilik artı, galiba merkeze geldik derken, şehrin bir diğer meşhur yapısını fark etmemiz bir oldu. Aşağıda fotoğraflarını göreceğiniz bina Basel’in Belediye Binası’na (Rathaus) ait. 1521 yılında inşa edilmiş, kırmızı bir Rönesans binası kendisi. Avlusundaki süslemeler de göz alıyor. İçerisine göz atalım diye binaya girdiğimizde çocuk korosunun konserine denk geldik.

Basel’de elitlik ve saygıyı aynı zamanda medeniyeti iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Yaya geçidine adımınızı atar atmaz araçlar duracak; tramvaylar duraklarda gösterilen saatlerde dakikası dakikasına uygun olarak gelecek ve sizler hiç korna sesi duymayacaksınız! Korna sesi duymamakla birlikte bisikletlilere gösterilen ayrı özeni de göreceksiniz.

Rathaus’un (Belediye Binası) hemen önünde her gün kurulan pazarı da fotoğraflayıp karnımızı en ucuz şekilde doyurabilmek üzere pazar ve Rathaus manzaralı Mcdonald’s hamburgerlerimizi yedik. Yine de ucuz filan değildi zalımsın Basel, zalımsın İsviçre! 🙂

Bu arada bu meydan şehrin en hareketli yerlerinden biri sayılıyor, Marktplatz adıyla biliniyor. Alışveriş için ideal bölge denilebilir.

Şimdi gelelim benim Basel’de en sevdiğim bölgeye! Sırtınızı kırmızı belediye binasına verin ve dümdüz ilerleyerek Basel’in arka sokaklarını keşfedin. Çünkü, şehrin 2 katlı beyaz binaları, soft renkli pencere ve kapılarıyla harmanlanmış, dar sokaklarda sizi bekliyor 🙂 Trafiğe kapalı, dolambaçlı, yarı dik ve bazen çıkmaz sokakları şehrin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri bence bu bölge 😉 

Basel’de yapılması gereken birçok şeyi kısıtlı zamanımızdan dolayı atlamış olabiliriz ama yine de iyi kötü bir fikrimiz oldu şehir hakkında. İsviçre’ye de uğramadık demeyiz, ortamlarda havamız olur 🙂 Şaka bir yana Basel’in önemli yapılarını ziyaret etme ve şehri 4-5 saat de olsa gezebilme fırsatı yakaladık.

Yolunuz Almanya’nın güneybatısına düşerse veya Fransa’da Strasbourg, Colmar taraflarındaysanız Basel’i görmekte yarar var derim. Köprülerinin birinde aşkınızı kilitlere asarsınız, bir diğer köprüde Ren Nehri’nin tadına varan heykele eşlik edersiniz. Dakikası şaşmayan yeşil tramvayları eşinize dostunuza anlatır; rengarenk panjurlu Basel evlerini fotoğraflarsınız 😉

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir